Pages

28 Mart 2009 Cumartesi

Şair o, döver...


Hafiften kafa da iyi.. Sizin için Patti Smith- China Bird söyliyim mi be blogger? Çok güzel şarkı bu yahu. Patti teyzemi de çok seviyorum, güzel şair aynı zamanda...

Patti Smith- China Bird

23 Mart 2009 Pazartesi

People like you are the reason people like me need medication.*


Dışardan geçen saadet parti arabasının çıkardığı gürültüyü duymaksızın oturup Clara Engel dinleyebiliyorsak biraz daha sıkıp birer "Alexander Supertramp" olmamamız için hiçbir sebep yok aslında. "Birer" olmayız da, "bir" oluruz. Topu topu bir adam ederiz zaten. Ben "tramp" olurum, sen "super" kısmını tamamlarsın, ya da tam tersi. Alexander bulunur, çok vardır sokakta, elini atsan bulursun bir Alex. Anlaştık mı? Güzell... Clara Engel 'in albümleri yok bende, netten dinliyorum. Yola gitmez zaten o bayan. Başka birşey düşünürüz, hallederiz. Hiç olmadı Clara Engel dinleriz ama tramp falan olmayız. Evde oturur, Nick Zedd filmleri izleriz. İnsan dışkılarını (bok işte lan) gördükten sonra üstüme kusma da.. Boynumu ovduracak insan ararım bu saatte, yok illa kusacaksan, dışarıdaki saadet arabasına kus. Arada bir fark olsun... Ulan Bob Dylan 'ı ben de canlandırmak isterim. Cate Blanchett kadar iyi iş çıkaramam belki ama Ben Whishaw 'ın yanına koyabilirdin, sayardım hayatta kalmak için gereken 7 maddeyi.. Meyve salatasının içine rakı koyup bulamaç halinde mideye götürme fikrimle Rodin 'den daha yaratıcı olduğumu kanıtlamak isterim. Mimi Wonka tasdikli. Ama o şarap koydu, olmaz tabi, kusarsın, bizim tarifleri uygulama. Kusabilme ihtimalini göz önüne alıp kendimi Zedd amcayla aynı kefeye koymak gibi ahlaksız, utanmaz bir fikir öne sürebilirim. Hatta sana Sam Rockwell sırıtışı çekip, iyice çirkinleşip, Thrust in Me bile çeker, koyarım önüne. Ama jilet korkum var, daha doğrusu keskin alet edevat korkum. Kağıttan da korkarım ama çaktırmam. The Wall izlediysen bilirsin, başroldeki Pink 'in kaşları dahil tüm vücut kıllarını (nedense saçları hariç, onları gayet sulu bir biçimde arkaya arkaya güzelce taramıştı) jiletle alması gibi. İğrenç böyle parmakların falan kanıyor. Bu arada "*" i şimdiden açıklayalım, yazının sonunda unutabilme potansiyelim yüksek. Charlie Bartlett izle. O tişörtlerden bir tane de ben bastıracağımdır. Akşam akşam "ordan burdan atıştırma" eylemimi gerçekleştirdiğime göre gidip biraz neolojist bünyeyi çalıştırayım, sonra gürültülü birşeyler dinleyeyim, sonra da Salinger okuyayım, Wonka hanımı ararım belki "bu adam niye böyle sonlar yapıyor hikayeye ulan?" diyerekten. Bak bak nerden esti bilmiyorum da ahaha Lord Chesterfield diye bir adam var, nerden gördüm, biliyorum vs hatırlamıyorum. Bağlantıya gir, 4. maddeyi oku ha haaa..

Selefonda Anarşi(k)

Skinhead bünyeye iyi gelir, hoştur The Dead 60s. Dağılmasalardı da dinlerdik, yine hoş olurdu. Sözleri diline dola dola gez. Yaow ow ow aoooww kısmını unutma, onu vurgula.

...
You know it cancelled it out
Riot on the radio
You know it's turning me on
Riot on the radio
Yaow ow ow aow


22 Mart 2009 Pazar

Boynum amk..

Boynumun ağrısıyla şuan bilgas (küçük pek hiperaktif kuzenim öyle der bilgisayara) başında dimdik durmaktayım. Ne öne, ne geriye, ne yanlara hareket ettirebiliyorum boynumu. Aslında tamam yavaş yavaş yapıyorum ama acıyor yine de. Niye niye diye sor, sen sormadan söylerim direk telepati yeteneğim sayesinde. Cumartesi gecesi konseri yüzünden oldu aslında. Hamlamışım yahu, 2 şarkıda salladık kafayı, gitti boyun. Üniversitenin rock festivali vardı. Meraklısı değildik ama abicanın grubu C.İ.M de geliceği için hadi dedik hem cim izleriz, gitmişken de bir Makine yapar döneriz. Aslında konsere sadece Little Sunshine hanımla gidecektim ben, sonra onun gelememe ihtimali söz konusu olunca "Turşu gel beraber gidelim, içer içer dalarız" diyen herkese "eyvallah beybi" dedim. Herkese de aynı saati verdim buluşmak için utanmadan. Sonra Sunshine hanımın geleceği kesinleşti. Konser sabahı uyanıldı, hazırlanıldı. Soundcheck sırasında abiyi gördük, "hoşgeldin, hoşbulduk, süpsüper olmuşun artiz, Pink Floyd çalcakmısınız pink pink? hadi baş baş" muhabbetleri edildi. Çarşıya geçtik arkadaşla, içkilerimizi aldık, alana geldik çömdük biryere başladık hafiften hafiften. Heryerden tanıdık insanlar fırladı. Sarhoş bir insan Gusta 'mı elimden aldı, dikti pis, aşağılık humpa lumba. Sunshine hanım geldi. Sonra 70lik votkayla sevişip gelen birkaç okullu gencimiz kustu, sıçtı vs. rezillik oldu biraz (sen okullu değil misin phaedrus, nedir bu "gökten düştüm ben" havaları? hayır seçildim çünkü ben. daha beyaz tavşan takip edicem ama duyduğum kadarıyla tavşan çükü tutmuş (bir snatch göndermesi midir? evettir.)). 2'de açılması gereken kapılar şu çilekeş denilen adamların içip dağıtıp soundcheck i geciktirmesi yüzünden 4-5 gibi açıldı. Amatör grupların süresinden yediler falan feşmekan baya bir aksilik oldu. "Hava güneşlik oh yavrum" diye incecik tişört, hırkalarla çıktık, sırf buna inat hava çok güzel soğudu, güneş bile ısıtamadı. Yahu ısınmak için gölgeden kaçalım, güneşe geçelim dedik, güneşli yerler de soğuk çıktı amk. Biz de ısınalım o zaman dedik (hayır birbirimizi sıkı sıkı sarıp, akabinde sevişmedik hayır hayır! benimle gayet doğal birşekilde bu durumu karşılayacak insancık olsaydı yapardım ama. amaç ısınmak değil mi diye de piç piç sırıtırdık) tekele doğru yol aldık. Gitmeden önce C.i.m elemanları da yemekten döndüler (eleman dediğim, toplamışsın herkesi minübüse 10-15 kişi cümbür cemaat gelmişsin Denizli'den, yanındaki adamın adını falan unutmuşsun..), bizim abinin sevdiceği ve bateristin sevdiceği yanımıza geldiler, grup kulise doğru yol aldı vs. "Soğuk soğuk bır ulan bırrr" diye doluştuk tekele. Fıçı efesleri doldurduk, yoğun bir çekişmeden sonra (ben dahil olmadım tabi ki bu çekişmeye, bilirsin) hesabı abimin sevdiceği ödedi. Hemen kaynaştık tabi (yok içki yüzünden kaynaşmadık, cidden çok sevdim kızı, tatlı pek şeker bişey (gördüğün gibi çirkef abi kardeşlerinden değilim ben, kaynarım hemen)), döndük alana, içen bir grubu daha gördük, üşüştük yanlarına, yeni yeni insan tanıdık, tanıdıklarla sohbet ettik. Yoldan geçen parti arabalarına küfrettik. Devlet Bahçeli mitinge geldi bir de o gün şansa gelll.. Bağırdım ben "Bahçeli, yatakta görüşelim bebeğim" diye ama duyan olmadı, canım sağolsun. Janis Joplin dinledik, muhabbet ettik, sonra kapılar açılmış, daldık içeri. Tüm kızlar olaraktan boyumuzun 1.60 ı geçmediği göz önüne alınırsa yanımızdaki erkekleri de arkaya takarak, en öne kolayca sıvışmamız hiç de zor olmadı. (Bak bir çukurnota parmak atayım, tam dibimde boncuk gözlü diye adlandırdığım (bahsetmiştim hatırlarsın, otobüs anısı) şahsiyet dek geldi, izledik konseri beraber ama farkettim ki gözleri boncuk değilmiş, sürmeleri çekince öyle görünüyormuş. sürmeli mi deriz artık lafı geçtiğinde bilemem.) İlk çıkan gruplar pek brutal, pek böğürtüydü, sevmedik. Arada Ozzy amca söyleyenler de çıktı da eşlik ettik. Ama soundcheck sırasında çıkan problemler yüzünden yine konserde de aksaklıklar çıktı. Vokal mikrofonunun sesi çok kısıktı, hani adam yırttı orda kendini ama duymadık kanımca birşey. Sevmem zaten brutal falan boşver. Bizimkiler çıkarken pek heyecanlandık. Süre kısaltıldığı için birsürü şarkı çıkarmak zorunda kaldılar repertuardan. Pink Floyd- Comfortably Numb bekledik, bağırdık bile Floyd isterik ulen diye. Ama Jailhouse House 'la kapattılar, güzeldi eğlendik vs. Oturduk bir de Makine izledik arkalara geçip yorulup. Grup kalmadı daha fazla, ben de merak etmedim daldım direk evime iğrenç bir boyun ağrısıyla. Annemin önüne çöküp ovdurdum boynumu ama sıkıldı bir süre sonra, aczmendi diye dalga da geçti kendileri. Tam bu sabah da yabancı dil sınavına girdim blogger. Kıpırdatamadığım bir boyun, içki kokan bir ağız (kıyafetleri de çıkarmaya üşendim zaten onlar da koktu, yazık size arkamda oturan sevgili sınav genci) eşliğinde sınavıma girdim çıktım, geldim eve film izledim.

Boynumu ovsana be blogger..

14 Mart 2009 Cumartesi

This Is Denver

...
if i had a vision or you had a vision or he had
a vision to find out eternity,
who journeyed to denver, who died in denver, who
came back to denver and waited in vain, who
watched over denver and brooded and loned in
denver and finally went away to find out the
time, and now denver is lonesome for her heroes,
...

Nasıl da şak diye çektim girişi Allen Ginsberg edasıyla gördün mü? Esiyor ara sıra, üretken olamayışımızı yüzümüze vura vura döktürüyoruz dizelerini beat amcalarının. Neyse zaten hayatta ya hayran olduğun adamlardan ya da dönüşmekten korktuğun tiplerden oluyorsun. Patti Smith potansiyeli olanlardanız bence biz. Jim Morrison adına şiirler falan okuruz.. Herneyse, çarptığım dizelerin ardından bol maddeli manifestolar falan gelmeyecek, sitüasyonist enternasyonel 'den girip, dada manifestolarından çıkmayacağız yani, telaş yapmayalım. Ne zaman gördün sen benim bir konuya Bukowski girip Bukowski çıktığımı? Bukowski girip Erasmus çıktığım oldu ama çoğunlukla Erasmus la başlayıp onunla bitirdim değil mi? (Değilse "D" boşluk "ismini" yaz 3232 ye gönder, 1 saate ordayım yanımda en Charles Manson ruh halimle). Ayrıca yeni kar yedim de geldim. 2 gün öncesi bahar havasındayken şimdi her yer karla kaplı. Açtım pencereyi, çatının uzantısından avuçladım, yedim!


Hey Pier!

Söyle?

Aynı malı deme lan aynı malı deme hehehe

Corc değil miydi olum o?

Yaşanmışlıklara göre değişir abi...

13 Mart 2009 Cuma

Reklam Oynakları

"Mertcan 'ın annesi 20 kg kömürü 100 ytl vererek alıyor. Alican 'ın annesi ise aynı kömürü oy vererek alıyor. O zaman bravo Alican 'ın annesine... Kirlenmek güzeldir..." -Ampulcan-

8 Mart 2009 Pazar

The Shankill Butchers Wanna Catch You Awake...


- "4 gb lık caz klasörünün gitmesinden sonra bir bunalım dönemine girdi. Artık hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu. Diğer klasörler duruyordu ama o 4 gb lık bölüm özeldi. Oi Va Voi 'leri, San Ilya 'ları, Kerem Görsev 'leri, Hobo Blues Band 'leri, Latin Jazz 'ları, o ları, bu ları o klasörün içindeydi. Başından geçen bu üzücü olay sonunda, kendini sorguya çekince, kendisinin kendisi olmaklığının ve burada bulunmaklığının başından geçtiğini gördü..."

Yok öyle birşey... Yas dönemim bitti, Aziza Mustafa Zadeh açtım, Lover Man dinliyorum ne var yani? Her ne kadar San Ilya konusunda They Died For Beauty kulaklarımda çınlasa da...

Eeeyh, eyh.. Öyle işte blogger. Okulla uğraşıyorum şu sıralar. Okullu çocuğum ben, hatırla. Böyle gün boyunca "saçını toplaaa! okul ceketi dışında ceket giymeee! pislik öğrenciiii! sefil yaratıııık!" şeklinde aşağılanmalara mağruz kalıyoruz. Sıkıcı bir iş. Hani öğrencilik dönemlerini özler falan, "heyt be şimdiki halimize bir bak, o zamanlar ne de çılgınmışız, kıymetini bilemedik" falan derler ya.. Yok öyle birşey. Çılgın değilim ben, vallahi değilim. Sabah geldiğim an itibariyle kafayı koyuyorum sıraya, zıbar zıbarabildiğin kadar. Rüya falan görüyorum ara sıra. Yastık da götürmeye başladım, espri de değil, ciddi ciddi götürüyorum. Küçük ama, çantaya o sığıyor. Okuldan kaçınca öyle "o kafe senin bu kafe benim hulen, ah seveyim arkadaş çevremi, ne çılgınız aman allahım ne çılgınlık bu, genciz gençç!!!" şeklinde dolaşmıyorum. Direk eve damlıyorum. Odamda yatağım, kahvem, Marilyn Monroe lu kupam, çizgili pijamam, kitaplarım, filmlerim var, annem var. Daha ne isteyebilirim ki? Sıkıldıkça yanaklarından mıncıklıyorum kendisinin. Çirkefe bağlayasaya kadar. Sonra tersliyor komik bir biçimde, makas alıp gıdıktan kaçıyorum olay mahalinden. Yani yok, genç falan değilim ben. Ne bir dar paça pantolonum, ne karizmatik vans larım, ne de "kankam" var. Bunlar yoksa niye okullu öğrenci (okulsuz öğrenci bakınız.) olur ki bir insan?

-Salak mısın Turşu? Odun musun? Öğrenci ol lan!
-Home Sweet Home beybi, yok yani Mötley mod, sağol, takıl sen...

Yani böyle anlattıysam da tam olarak bir asosyal olduğumu düşünmüyorum (He ben zaten düşünmüyorum geç orasını da...). Gerek sınıf ortasında yaptığım "ayıp", "absürd", "kız kısmısına yakışmayan" esprilerle, gerek hal ve hareketlerimle insanları bir nebze de olsa güldürmüşümdür ve insanları güldürebiliyorsan sen asosyal olamazsın gülüm. Geyik muhabbeti dedin mi kafamı sıradan kaldırıp allahını yapıyorum. Güzel oluyor. Sonra tekrar zıbarıyorum falan, fantezi oluyor. Bir de çok afedersin ipnenin babası müdür beyimiz ders ortasında sınıflara ani baskınlar yapıp, tüm ceketleri çöp torbasına doldurup gitmese... Anne eli değmiş, örgü bir ceket o. Hayatımın vazgeçilmezi..

Sonra bir sürü bir sürü film izlemeye çalışıyorum vakit buldukça. Bir bir dökücem buraya bir dahaki sefere.

Gidiyorum ben blogger. Yahu hiçbirşey yazamıyorum buraya içim acıyor ulan! Yok karar verdim, haftaiçi kağıda karalar, haftasonu geçiririm buraya. O da hoş olur. Ders boşlanır, arkadaş boşlanır, ev boşlanır, anne, baba, içki boşlanır. Ama blogspot boşlanınca eziklik hissi oluşur. (Bloguna aşık insan müsvettesi, ne garip, neredeyse her yazımda bloga iltifat ediyorum. Annemin dediği kadar varım lan. Yavşaklık değildir de bu, nedir?)