tag:blogger.com,1999:blog-42314006444252734532024-03-06T02:43:58.488+03:00Alässe & PhaedrusThe Pleasure Is Mine...Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.comBlogger171125tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-51509415575370608182017-05-28T02:41:00.000+03:002017-05-28T02:46:09.460+03:00Beach House dinlemenin bünyede yarattığı nostaljiAçtım google'ı. Üşenmeden yazdım phaedrusintheskywithdiamonds.blogspot.com diye. Sonra iki buçuk saat blogger için kullandığım mail adresinin şifresini bulmaya çalıştım. Ve hala Beach House dinleyip şu cümleyi yazmaya çalışıyorum. Geçen iki buçuk saat içinde yazdıklarıma ve yazınlanlara verilen yorumlara bakıp her "hasiktir lan ne güzelmiş" tepkimden sonra biramdan bir yudum aldım. Elimde bir zaman makinesi olsa ilk yapacağım şey zamanı 2009-2010lara döndürmek olurdu. Çünkü hayat acayip keyifliydi o zamanlar. Yuh dedim şu cümleyi yazarken, neredeyse 10 sene olacak. İçeride kedim uyuyor mavili beyazlı battaniye üzerinde. havalar ısındı ama kedi hatrına kaldırmadım battaniyeyi. 20'den sonra bırakayım bu işleri büyümeyeyim artık diyordum da baya baya 25 oldum lan. Eski yazılara bakarken bir dakika durup ne yaptığıma baktım. Elimde tuborg gold (geçtiğimiz yıllarda çok güzel ithal biralar ve şaraplar tadıp damağımı alkol konusunda çok çılgın seviyelere çıkarsam da şu ramazanın ilk gününde gecenin bir yarısı açık olan caanım tekelci amcadan birkaç tane tuborg gold kapmaktan kendimi alıkoyamadım), playlistte Beach House (playlist konusunda biraz gelişme gösterdim sanırım. Artık winamp yerine itunes kullanıyorum ama her geçen gün winampta kendime keyif malzemesi yaptığım winamp ara yüzlerini çok özlüyorum), gözüm bir yandan mubiden izlenecek film seçerken 7-8 sene boyunca bir gram yol katetmediğimi farketmek acayip eğlendirdi beni. Yenilikler; bir adet kahve makinesi (süper bir yenilik), bir adet mısır patlangacı (googleda arattım gerçekten ismi bu), bir adet üç senelik sevdicek (evde oturuyor böyle tatlı tatlı, izlemesi güzel oluyor), camel soft'tan camel deep blue'a geçiş (daha hafif lan), bir adet yüksek lisans (bir olayı yok, hala işsiz işsiz dolaşıyorum ortalıkta. Ama bir dönem çocuklara ingilizce öğretmenliği yaptım ve evet hala çocuklardan nefret ediyorum, sadece seviyeyi artırdım), bolca gelecek kaygısı (akademi kadro açmıyor sevgili okur, açan da özel üniversite oluyor, eşek gibi çalıştırıp kedimin boku kadar para veriyor), az biraz yaşlanma (artık konserlerde dans edince yoruluyorum, o yüzden torununu izlemeye gelmiş nineler gibi "gençler de eğleniyor" deyip kenardan kenardan konser izliyorum -ama Jakuzi diye bir grup dinledim en son, çok hoştu), az biraz da yorgunluk. 2008'den beri blogspot camiasındaysan ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksın sanırım. Artık on sene önceki hırsları taşımıyorum, bir devlet üniversitesi bana kucak açsın, bir masa versinler, ben de "mayışımı" alıp kenarda oturup yazdığım şeylere dair bir fikrim varmış gibi davranıp oraya buraya makale yetiştireyim, akşam da evime dönüp akademiyle alakası olmayan kitaplar okuyup puzzle yapayım istiyorum. Okudukça nostaljiyle karışık bir melankolinin sinir sistemine yavaş yavaş yayıldığını hissedebilirsin, ki tam olarak da bunu hissetmelisin. Şahsen böyle hissediyorum ben ara ara. "Evladım okusun da kpsssss'ye girsin, atansın, devlete sırtını yaslasın, kendi gibi bir memur bulsun, iki çocuk yapsın, mobilya taksidi ödesin bol bol, yaz tatillerinde de Didim'de tam pansiyon otellerde iki bıcı bıcı yapıp 65ine kadar tarla, konut vb yatırımlar için götünü yırtıp sonra çocuklarını evlendirmek için kafa siken bir insan evladı olsun" diye çırpınan ebeveynlere sahip olsaydım gelecekle ilgili bu kadar götüm kalkmazdı, bu kadar hayal kırıklığına uğramazdım, facebookta çirkin ve kıllı çocuklarının fotoğraflarını paylaşıp, en büyük derdi gömlekten yağ lekesi çıkarmak olan tiplemelerden biri olur, kafam rahat geçinirdim memur "mayışımla". Tişörtten yağ lekesi nasıl çıkarılır biliyorum ama, olay karbonat, sirke + çamaşır makinesine bakıyor, bilgin olsun. Sonuç olarak böyle bir insan olmadım ve whatsapp aile grubunda çirkin çocuklarının fotoğrafını paylaşıp "yakışıklı oğluşum" diye geveleyen kuzenlerime cevap olarak "sen insan değil maymun doğurmuşsun" yazıp geri silerek eğleniyorum. Ama bir gün dayanamayıp kedimin fotoğrafını yollayıp "yakışıklı oğluş böyle olur" yazmayı düşünmüyor değilim. Hala eşek gibi para biriktirip Interpol'un Turn on the Bright Lights Avrupa turnesinin ilk ayağı olan Prag'a gidip tüm parayı Kafka müzesine gömmenin Marmaris'te beş yıldızlı otelde geçen açık büfeli, bol çocuk bağrışmalı, sarhoş rus turistli bir haftalık memur tatilinden çok daha başarılı bir etkinlik olduğunu düşündüğüm için kendimle gurur duyuyorum (bu noktada benimle beraber Deerhunter- microcastle aç ki aynı ruh halinde ilerleyelim). Neyse okur, hala buralardaysan bil ki ben de buralarda olmaya çalışıyorum, pek başaramasam da. Hala senin beş sene önce yazdığın yazıları okuyup keyifleniyorum ve hala kanepede oturup Downton Abbey izleyip göt büyütmekten acayip zevk alıyorum.<br />
<br />
Son olarak; önünde iki seçenek olsa, biri son zamanlarda karşına çıkan tek iyi iş imkanı olsa, özel bir üniversite araştırma görevliliği kadrosu açsa (eğer kabul etmezsen bir sonraki üniversite kadrosunun kim bilir ne zaman açılacak olması durumunda) ve sen başvurup kabul alırsan bundan bir ay sonra işe başlama imkanına sahip olsan , bir diğeri de bok gibi geçen bir 2016 (eve kendinden nefret ede ede döndüğün dandik bir iş, kanser ve minimal düzeyde bir depresyon, ve dakika başı olan patlamalarla geçen bir sene) ve görece daha iyi geçen bir 2017 boyunca para biriktirip planladığın bir Amsterdam-Barselona-Prag tatilin olsa ve birini seçtiğin takdirde diğerinden vazgeçmen gerekse, hangisini seçerdin lan?Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-8856000912290606532014-06-26T21:48:00.000+03:002016-01-03T22:39:26.645+02:00La Vie Quotidienne<span style="font-family: inherit;">- "Fransızca çalışmam lazım benim" deyip elimdeki işleri bırakmamın üzerinden bilmiyorum kaç saat geçti ve fransızca kitabını hala elime almış değilim. Oturup bilgisayar ekranına bakarken Wes Anderson'ın son filminin ne kadar da süper olduğunu düşünerek saatler harcamış olabilirim. Filmleri senin benim gibi içselleştiren insanlar için daha çok Anderson-vari film yapılmalı. "Excuse-moi, je ne pensais pas entendre jamais des trucs pareils, et de toi, venant de toi, alors là!" (ara sıra kimsenin duyamayacağı şekilde kendi kendime kitaptan replikleri dramatik tonlarda okuyor (özellikle alors là kısmı çok hoş oluyor), kendi kendime selam çakıp alkış tutuyorum, ne var...).</span><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">- </span>Uzun süredir dersler için okumak durumunda kaldığım kitaplar dışında elime kitap alamıyorum. Norton'u bir kenara bıraksam Hamlet alıyorum, bilmem kaç yılında yazılmış bir Restorasyon dönemi oyununu bitirsem kendimi Woolf okurken buluyorum ve okuyucu, inan bana, ben Virginia Woolf'tan hiç haz etmiyorum. Woolf'a karşı duyduğum antipatinin %30'unu edebi temellere dayandırırsak, %70i tamamen kadına duyduğum gıcıklıktandır. Sebepsiz, huysuz, saf bir gıcıklık, evet.<br />
<br />
- ... et la mort, c'est aussi un examen?!<br />
<br />
-Yukarıdaki paragrafları yazmamın üzerinden 1-2 ay geçmiş bulunuyor ve madem artık düşünecek sınavlar, nefret beslenecek kadın yazarlar kalmadı, bir şeyler karalamamak için bir sebebim yok. O kadar işsiz ve boşum ki, kendimi sürekli kitaplar ve filmlerle meşgul tutuyorum, yapacak bir şeyim olmasa bile "ne güzel yahu o kadar boşum ki istediğim kadar sıkılabilirim bile" diye düşünüp yine keyifleniyorum. İnek bir öğrenci mi yoksa uğraştığı şeylerden garip bir haz alan bir öğrenci mi olduğuma karar veremesem de çok başarılı bir şekilde bu dönemi de kapatmış bulunuyorum. Arkamda şiş parmaklarla yazılmış onlarca sayfa Shakespeare makalesi, bir o kadar 18. yüzyıl şiiri üzerine içten içe küfredilerek yazılan makaleler, 19. yüzyıl şiiri üzerine ise ayrı bir sevgiyle yazılmış bol miktarda sınav kağıdı bıraktım. Şimdiyse okulda okumamızı istedikleri tüm yazarları kitaplığın derin köşelerine kaldırıp elime Woody Allen'lar, Jonathan Safran'lar, Melville'ler aldım. Üzerine bilmem ne formatında 10 sayfalık makale yazmayacak olmanın verdiği rahatlıkla her kitabın keyfini çıkarıyorum. Evet biliyorum benden nefret ediyorsun ama bu Garfield tembelliğini çok özlemiş olduğumu inkar edecek değilim blogger.<br />
<br />
- Bu muhhteşem tembelliğin yanında temmuz başı Dublin yolculuğu için çılgınca bucket list hazırlamaya başladım ve evet listeye sadece Trinity College Kütüphanesi'ni talan etmeyi ekleyebildim. Aklıma hiçbir şey gelmiyor ve tek korkum "lanet olası tembellik" yüzünden günlerimi dizi izleyerek geçirmek dostum!<br />
<br />
- Bunların hepsini bir kenara bırakırsak, son zamanlarda başıma gelen en atraksiyonlu olay abimin kedisi tarafından saldırıya uğramam oldu (ve daha önce bir kedi saldırısına tanıklık ettiysen ne demek istediğimi anlayabilirsin). Normalde kedi anneliği sıfatıyla bir pro olduğumu rahatlıkla iddia edebilirim ama sanırım hesaba katmadığım tek şey bazı kedilerin (özellikle yeni doğum yapmış anne kedilerin) bir kediden çok bir vaşak kimliğine büründükleriydi ve kanımca tek suçum üstüm başım kendi kedimin kokusuyla kaplıyken ortalıkta gezinmekti. Belki tüm bunların farkında olsaydım ve evden bir adım dışarı atmasaydım, muhtemelen Dublin'de de ağrı sızıyla bana pek rahat vermeyecek gibi görünen paramparça iki bacak ve bir adet topukla, evin içinde Quasimodo yürüşü yapıyor olmayacaktım. "Evin kapısı kapalı mı? Hızlıca içeri girip odama saklanmış olabilir mi? Gece uyurken bir yerlerden fırlayıp suratımı Exorcist-vari bir görünüme sokabilir mi?" vb. paranoyalarla geçen günlerim, gözlerini sürekli kedimin kaldığı balkona diken ve ilk fırsatta eve girip kara kuru kedimin gözlerini oymayı, benim de bağırsaklarımı deşmeyi kafaya koymuş gibi görünen Maya adlı vaşak sayesinde iyice çekilmez oluyor. Yine de her girdiğim odanın kapısını arkamdan hızlıca kapatarak ya da koridora girmeden önce köşeden dış kapının açık olup olmadığını kontrol ederek can güvenliğimi sağlama alıyorum. Sevgili annem minik sevimli vaşağına göz kulak olduğu ve dış kapıyı her daim kapalı tuttuğu sürece hayatta kalabileceğimi düşünüyorum sevgili blog. Yine de belli olmaz, birkaç gün içinde benden haber almazsan polisi ara. Polisin de işin içinde olduğunu düşünürsen kendine craiglist'ten bir özel dedektif tut (mümkünse kısa boylu, cebinde cinayet romanları taşıyan, şarap düşkünü, melankolik ve Ted Danson gibi havalı arkadaşları olan birini bul).Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-183457339844885292014-03-29T22:15:00.001+02:002014-03-29T22:34:56.709+02:00Böyle şeylerin dergilerde işi ne, blog'luk bunlar ayol!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
Bloga çeşitli süpsüper parçalar, muhteşem film afişleri, orda burda yayınlattığım pek kaliteli film kritikleri vb. eşantiyonlar koyarak, kendimi yeni yazı yazmaya teşfik etme çalışmalarım tüm hızıyla (hangi hızsa artık) devam ediyor. Bu hizmet sana olduğu kadar bana da yarayacak sevgili blog. Artık sayfayı açtığımda 650 sene önce koyduğum yazılarla karşılaşmak yerine ufak tefek yeni yazılar görerek içimdeki yazı yazma isteğini körükleyeceğim. Evet yeni planım budur, buyrun;<br />
<br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:TrackMoves/>
<w:TrackFormatting/>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:DoNotPromoteQF/>
<w:LidThemeOther>TR</w:LidThemeOther>
<w:LidThemeAsian>X-NONE</w:LidThemeAsian>
<w:LidThemeComplexScript>X-NONE</w:LidThemeComplexScript>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
<w:SplitPgBreakAndParaMark/>
<w:DontVertAlignCellWithSp/>
<w:DontBreakConstrainedForcedTables/>
<w:DontVertAlignInTxbx/>
<w:Word11KerningPairs/>
<w:CachedColBalance/>
</w:Compatibility>
<m:mathPr>
<m:mathFont m:val="Cambria Math"/>
<m:brkBin m:val="before"/>
<m:brkBinSub m:val="--"/>
<m:smallFrac m:val="off"/>
<m:dispDef/>
<m:lMargin m:val="0"/>
<m:rMargin m:val="0"/>
<m:defJc m:val="centerGroup"/>
<m:wrapIndent m:val="1440"/>
<m:intLim m:val="subSup"/>
<m:naryLim m:val="undOvr"/>
</m:mathPr></w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="267">
<w:LsdException Locked="false" Priority="0" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Normal"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="heading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 7"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 8"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 9"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="35" QFormat="true" Name="caption"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="10" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" Name="Default Paragraph Font"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="11" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtitle"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="22" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Strong"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="20" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="59" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Table Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Placeholder Text"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="1" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="No Spacing"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Revision"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="34" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="List Paragraph"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="29" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="30" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Quote"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 1"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 2"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 3"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 4"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 5"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 6"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="19" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="21" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Emphasis"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="31" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="32" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Reference"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="33" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Book Title"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="37" Name="Bibliography"/>
<w:LsdException Locked="false" Priority="39" QFormat="true" Name="TOC Heading"/>
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin-top:0cm;
mso-para-margin-right:0cm;
mso-para-margin-bottom:10.0pt;
mso-para-margin-left:0cm;
line-height:115%;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:"Calibri","sans-serif";
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;}
</style>
<![endif]--><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Tanrı Önce
Onu Yarattı: Huysuz ve
Melankolik Bir İhtiyar Olarak Woody Allen</span></b><br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 35.4pt; text-indent: 35.4pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">“Woody Allen
filmleri, annenizin kendi düğününde giyip size bıraktığı gelinlik gibidir, her
zaman tanıdık ve değerlidir.”</span></i><span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 247.8pt; text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">–Bir Woody Allen Hayranı</span><br />
</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgGVwrZhuLk5zs9v5TADOjx0bQqBVps31L2xHdMbbPb7V_XfdDeJvXIOURTjnKInfeoYVUnlVCV6RKkCbA67EpZXThkpMsY7H3qdlearvhXSpHxQwGyOXDDgM6gZoFMoo_Z2cOEIvtWwA/s1600/annie-hall-1977-08-g.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgGVwrZhuLk5zs9v5TADOjx0bQqBVps31L2xHdMbbPb7V_XfdDeJvXIOURTjnKInfeoYVUnlVCV6RKkCbA67EpZXThkpMsY7H3qdlearvhXSpHxQwGyOXDDgM6gZoFMoo_Z2cOEIvtWwA/s1600/annie-hall-1977-08-g.jpg" height="247" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"><span style="mso-tab-count: 1;"> </span><span style="font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><span style="font-size: small;">Woody Allen üzerine konuşmadan önce her Woody Allen
izleyicisinin kabullenmesi gereken bir gerçek var ki; Woody Allen hepimizi
mezara taşıyacak ve her sene filmler çekmeye (belki öldükten itibaren bir iki
sene daha) devam edecek bir adam. Bu acı gerçeği kabullendikten sonra bu huysuz
ve garip ihtiyardan bahsetmeye başlayabiliriz.</span></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiX8MQvkkaY7J412Tq_7QDBVuYkNhNPa38K_lltUVckqDxqLVH98CpVCVE5j0pzB-I6tL21yHtbWP7Pl3WqG0ZiQ3ihVUXHmt0zy3CFqMDeLHFiPMTl6aiXmBdMiBgLrs2f2Hu5JpSd6Cg/s1600/allen1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiX8MQvkkaY7J412Tq_7QDBVuYkNhNPa38K_lltUVckqDxqLVH98CpVCVE5j0pzB-I6tL21yHtbWP7Pl3WqG0ZiQ3ihVUXHmt0zy3CFqMDeLHFiPMTl6aiXmBdMiBgLrs2f2Hu5JpSd6Cg/s1600/allen1.jpg" height="239" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; line-height: 115%;"> <span style="font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><span style="font-size: small;">Bir Woody Allen filmi izlerken kendini her saniye Zizek’ten
Lacan’a uzanan göndermelere odaklayanlardansan eğer, bu yazıdan zevk
alabileceğini sanmıyorum; belki Annie Hall’daki McLuhan’lı sahneye bir nebze de
olsa tolerans gösterebiliriz, ama bunun dışında seni tatmin edebileceğimi pek
düşünmüyorum. Benim için Woody Allen (tüm bu göndermeleri dışarıda bırakmayarak),
ümitsiz bir romantik, ölüm denilen kavramın farkındalığıyla dertlenen bir
çocuk, 70lerin (ilk yarısında) komik ve aynı zamanda romantik oğlanı, 2000
sonrasının turist rehberi, ama en çok da 80lerin iflah olmaz melankoliğidir.
Seneler önce centilmen bir beyden gelen film koleksiyonunda adı geçen Hannah
and Her Sisters’ı izlediğimde, seyrettiğim filmin bir Woody Allen filmi
olduğunu farketmemiştim, zira bu garip, gözlüklü, yahudi ve yahudi olduğu kadar
da cılız adam benim için Bananas ve Everything You Always Wanted To Know About
Sex, But Afraid To Ask ‘dan ilerisi değildi. Ben Woody Allen’ı gevşek bir adam
olarak hayal ettim tüm ergenliğim boyunca, evet ‘gevşek’. Allen hakkında
“Aslında sandığınız gibi değil! Böyle felsefik, şöyle derin, efendime
söyleyeyim şöyle entelektüel, nevi şahsına münhasır bir gözlüklü o!” ve benzeri
laflar söylemeyeceğim, bunları zaten ikimiz de biliyoruz. Ama evet, Woody Allen
gerçekten de gevşek bir adam. 70lerin absürd komik oğlanı, 80lerin melankoliği
diye nitelendiriyor olabilirim, ancak bu etiketlemelerime ciddi anlamda ironi
olabilecek filmler yapmadı da değil (bknz. Interiors (1978) x Sleeper (1973),
veya September (1987) x A Midsummer Night’s Sex Comedy (1982)). Hepsinin
beynimizle oynanan birer oyun olduğunu ya da tüm bunların altında CIA’ın
olduğunu öne sürmeden önce şunu belirtmekte yarar var; Woody Allen bir konsept
yönetmeni değil. Evet, hemen hemen her filminde bir Cole Porter bestesiyle
karşılaşıyoruz, evet hemen hemen her filminde dinamik bir eş değiştirme durumu
var ve evet, hemen hemen her filminin jenerik yazı tipi Windsor’dur, ancak
Woody Allen hemen hemen herkes gibi yaşamla ilgili ruh hali, fikirleri ve
hisleri karman çorman olmuş bir adamdır (2000 sonrası yerleşmiş hafiften bir
bilgelik halini hesaba katmıyorum, 78 yaşındaysan ve karşıma geçip yaşamla
ilgili herhangi bir argümanda bulunuyorsan seninle ben bile tartışmaya girmek
istemem). Ve imdb’ye göre bu 78 yıllık oksijen alıp karbondioksit verme işlemi
sırasında 71 filmin yazarlığını üstlenmiş, bu 71 filmin 49unun da
yönetmenliğini yapmış bu adamın, hayatı boyunca yaşamla ilgili atıp tuttuğu,
beğenip, 5 sene sonra çöpe attığı, 10 sene sonra tekrar gözden geçirdiği ve 2
sene sonra sarkastik bir gülümsemeyle dolabına kaldırdığı argümanları ve
gözlemleri izlemek, o insanla bir ömür geçirmeye yakın bir tecrübedir. Bu
yüzdendir ki, Hannah and Her Sisters ile Bananas arasındaki bağlantıyı ararken
tüm Woody Allen filmografisini bitirdiğinde aslında tüm filmlerinin birbirine
benzediğini, garip ve Freudian bir şekilde birbirini tamamladığını farkettiğin
anda izlediğin filmlerin tümünün bir insanın, dünya üzerinde önemli veya
önemsiz bir insanın, biyografisinden başka bir şey olmadığının bilincine
varırsın (konsept yönetmeni olmaması durumunu tekrar gözden geçirebiliriz).
Hayatının bir noktasında telefonu kaldırıp kendini Woody Allen’ın “gözlüklerim
yüzünden setteki herkes benimle dalga geçmeye başladı, çekimleri bitirmek için
sana ihtiyacım var” şeklinde yakınmasıyla, yahut “Bugün Godard ile tanışmam
üzerine bir belgesel çekildi, sanırım gözlüklerimin çok hipster-vari olduğunu
düşünüyor” şeklinde liseli kız dertleriyle karşı karşıya bulabilirsin. Sakın
yanlış anlama, bu satırları okurken kendini bir anda sokaklarda “Hepimiz Woody
Allen’ız, olmasak da en azından onunla aramızda bir bağ var” şeklinde slogan
atarken bulmanı istemiyorum (fakat kabul etmeliyiz ki gerçekten de son
zamanlarda gerçekleştirilen en eğlenceli organizasyon olurdu), ama dünya
üzerinde Manhattan’ın son sahnesi gibi bir gerçek var okuyucu. Yani aşık olduğu
17lik Tracy’e “Bu kadar olgun olma, 6 ay diyorsun, şaka mı bu? 6 ayda bir sürü
yönetmenle, oyuncuyla tanışacaksın, öğle yemekleri, tiyatrolar… Değişeceksin, 6
ay içinde bambaşka bir insan olacaksın. Sende sevdiğim şeyin değişmesini
istemiyorum” diyerek kalmasını sağlamaya çalışan orta yaş bunalımlı bir Isaac
var ve Woody Allen’ı Woody Allen olarak afişe eden bu ufak tefek sahneler
değildir de “Woody Allen sinemasına Lacan’cı bir yaklaşım” mıdır? Diyorum ki,
McLuhan’lı kuyruk sahnesini hepimiz seviyoruz da sence de başka bir şeyler…</span></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; line-height: 115%;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEoy7DqIcLHBYd43D3K-Imcnf_AkFR8KqYEJ4SmMNT2KfkwqtF_iP9LmvsRMXJXJ0ga_tDXwxq4gf2spiwNP_5DkYcipetW8ld8ygK5jXVa8_VC5B4hn3hdr1maqU1t5pp-q1NY0mYtCM/s1600/stardust_memories_4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEoy7DqIcLHBYd43D3K-Imcnf_AkFR8KqYEJ4SmMNT2KfkwqtF_iP9LmvsRMXJXJ0ga_tDXwxq4gf2spiwNP_5DkYcipetW8ld8ygK5jXVa8_VC5B4hn3hdr1maqU1t5pp-q1NY0mYtCM/s1600/stardust_memories_4.jpg" height="179" width="320" /></a></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; line-height: 115%;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY8mT1uGIjxd4aPRcZ4mmjeFVPSwRx5-Q2k3oXraOXBrnYhtUJ_AyXqPTvJArWH7QUshZOe3w5hyphenhyphen2Ft3F7r8D0zBZxDfKP275JAQZ6-0XxfFAnez6mhwsd0xMQ32ehRtTgwfXIRbAQ1hI/s1600/Interiors+%25281978%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br /></a></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; line-height: 115%;"> <span style="font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><span style="font-size: small;">Bahsettiğim durum, biraz daha süslendirmeden, cümle içine
kuramcılar serpiştirmeden, daha basit kelimelerle bir şeyleri anlatmak
(insanları etiketlemeye bayılan bir insan olarak kendimle girdiğim bu çelişki
yalnızca beni ilgilendirir). Evet, Woody Allen sineması (!) deyince böyle bir
durum gereğinden fazla yavan kalıyor, fakat komedi yapması ve ince zekasıyla
herkesi güldürmeyi sürdürmesi beklenirken 1977 yılında tutturup deneysel aşk
filmi çeken de ben değilim. Annie Hall, Allen’ın en bilinen ve belki de en
sevilen filmidir. Burası, “çok pohpohlanmış bir film, abartılmış bir başarı,
oysa ki yönetmenin şu filmi ilgi görmemesine rağmen çok daha iyidir” görüşünü
bir kenara bırakıp, üstümüze bir gömlek geçirip, o gömleğin yakalarından
sarsmaya başlamamız gereken andır. Annie Hall, Allen tarihinin dönüm
noktasıdır. Her ne kadar, güldürmece işini Love and Death’te sorgulamaya
başlasa da ya da sonraki senelerde de önümüze Zelig gibi filmler sürse de,
Woody Allen Annie Hall ile çok farklı bir boyuta geçmiştir. Yapımcılara ve
prodüksiyon şirketine bir aşk hikayesi anlatmak istediğini söylediğinde,
sınavdan 1 saat önce çalışmaya başlayıp başarabileceğini arkadaşlarına ispat
etmeye çalışan ezik öğrencinin aldığı tepkileri almıştır Allen. Birçok insan da
Love and Death’in son sahnesinin bu adamın yaşam-aşk-ölüm temalı monologlarının
başlangıcı olduğunu pek farketmemiştir. Diane Keaton’ın şapşal suratı ve Woody
Allen’ın senaryosu birleşir ve ortaya ıstakoz sahnesi çıkar, ya da Annie’nin
örümcek korkusuyla çağırdığı Alvy ile geçen diyalogu…</span></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; line-height: 115%;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMm0RGj6Xq0s0st7R2Gy9cjnlZK1xkgOfwSx0dwaeD1MquB3trXzfEdmxgJOB8gq1LYSz0XXePdhO-5ttmoSPnRYNbVA66UnERo4d8_8qYOZidoaWcIsjpEjR_8le6CeoVCGJppCCh9Ak/s1600/stardust_memories_6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMm0RGj6Xq0s0st7R2Gy9cjnlZK1xkgOfwSx0dwaeD1MquB3trXzfEdmxgJOB8gq1LYSz0XXePdhO-5ttmoSPnRYNbVA66UnERo4d8_8qYOZidoaWcIsjpEjR_8le6CeoVCGJppCCh9Ak/s1600/stardust_memories_6.jpg" height="179" width="320" /></a></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; line-height: 115%;"> <span style="font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><span style="font-size: small;">Annie Hall’ın beklenmedik başarısından sonra Allen alışılmışın
dışındaki turlarını genişletmeye karar verip 1 sene sonra Interiors’ı çekti.
Allen artık insanları güldürmek yerine kendi limitlerini test etmeye başladı da
diyebilirim. Interiors beğenildiği kadar Ingmar Bergman özentiliğiyle de
suçlanmaktan geri kalmadı. Fakat burada bir çizgi çekmekte yarar var. Özentilik
(esinlenme, etkilenme artık ne dersen) sağlam bir altyapı ve ne yaptığının,
nasıl yaptığının bilincinde olma durumuyla yola çıktığında, ortaya başarılı bir
iş çıkmasının o kadar da imkansız olmadığı bir durumdur sevgili okuyucu. Eğer
özendiğin yönetmeni kendinle karşılaştırma hatasına düşmüyorsan ve işi bir nevi
groupie’liğe dökmüyorsan ortaya koyduğun film üzerinde emanet gibi durmaz.
Aksine samimiyetini ve köklerini yansıtır, geçmişinde etkilendiğin, beslendiğin
kaynağı gözler önüne serer ve seni olgunlaştırır. Nasıl bir insan olduğunu ve
bir sanatçı olarak nereye doğru yol aldığını belgeler. Bu açıdan “Interiors”
Bergman vari bir filmden ziyade Bergman’dan, Bergman sinemasından beslenen
Woody Allen’ın kendi yönünü oluşturma sürecinin bir parçasıdır. “Interiors”
gerçekten de çok özel bir filmdir okuyucu. Sana hayatta bazı insanların Renata
rolünü üstlenirken, bazılarının da Joey olmakla yükümlü olduklarını gösterir.
“I feel the need to express something, but I don’t know what it is I want to
express, or how to express it” der Joey, ablasının başarısının gölgesinde
kalmayı yediremez bir şekilde. Bazı insanlarda bir şey vardır, bir tetikleyici
gibi, bir noktada ortaya çıkar veya hep oradadır, bazılarındaysa bu şeyin
eksikliği, ortaya çıkarmak için uğraştıkları hislerin hayatlarının büyük bir
kısmında ruhlarını kemirmesine yol açar. Joey tüm film boyunca bunun
kompleksini taşır, ta ki ruhen dibe vurmuş olmanın verdiği cesaretle annesine
olan nefretle örülmüş sevgisini dışarı vurana kadar. Joey içinde gerçek
herhangi bir duygu barındıramayan hasta ruhlu annesini öyle affeder ki gözünü
karartıp kendinden vazgeçmeye kadar götürür bu sevgiyi. Bu anlamda, yeteneği ve
Virginia Woolf halleriyle (Diane Keaton tarafından enfes bir şekilde hayat
bulmasına rağmen) Renata’nın gölgesinde kalmasına rağmen Joey filmin en gerçek
karakteridir kanımca. Şehir insanının içine düşebileceği tüm tipik bunalımları
içinde barındırdığı içindir bu gerçekliği, yoksa Renata’nın bir karakter olarak
derinliği pek gözlenmez Joey’de. Interiors Annie Hall’dan sonra gelmesi
şaşırtıcı bir filmdir, tıpkı Annie Hall’ın Love and Death’den sonra yarattığı
şok gibi. Woody Allen’ın bu sefer güldürmediğinin ve bundan sonra da derdinin
sadece güldürmek olmayacağının resmidir. Interiors’dan 1 yıl (haliyle) sonra gelen
Manhattan Annie Hall’ın gölgesinde kalmıştır, ama birçok açıdan Annie Hall’dan
daha şahıs odaklıdır. Annie Hall bir hikaye sunar, çok doğal ve içten bir
hikaye sunar; bir kadın ve bir erkek, iki insan hikayesidir. Manhattan ise biraz
da içe dönüktür. Kadınlar vardır, çok özel kadınlar vardır Isaac’in hayatında,
ancak burada izlediğimiz Isaac’tir, Isaac’in şehri, Isaac’in kadınlarıdır
hatta. Filmin odak noktası Tanrı’yı kendine model olarak benimseyen bir
adamdır. Replikler Isaac’le ilgili betimlemelerle, yargılarla doludur. Tracy
insanlara güvenmesi gerektiğini söylediğinde bile Isaac bunu isteksizce
kabullenir ama Tracy’nin ona Tracy olarak dönmeyeceğinin mağrur kabullenişi
vardır aslında suratında. Film bir bekleyişi kabul ederek biter gibi görünse de
6 ayda insanlar değişir ve kaçırılan fırsatlar kaçırılmış demektir, Isaac de
bunun bilincindedir.</span></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; line-height: 115%;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY8mT1uGIjxd4aPRcZ4mmjeFVPSwRx5-Q2k3oXraOXBrnYhtUJ_AyXqPTvJArWH7QUshZOe3w5hyphenhyphen2Ft3F7r8D0zBZxDfKP275JAQZ6-0XxfFAnez6mhwsd0xMQ32ehRtTgwfXIRbAQ1hI/s1600/Interiors+%25281978%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY8mT1uGIjxd4aPRcZ4mmjeFVPSwRx5-Q2k3oXraOXBrnYhtUJ_AyXqPTvJArWH7QUshZOe3w5hyphenhyphen2Ft3F7r8D0zBZxDfKP275JAQZ6-0XxfFAnez6mhwsd0xMQ32ehRtTgwfXIRbAQ1hI/s1600/Interiors+%25281978%2529.jpg" height="211" width="320" /></a></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "Bookman Old Style","serif"; line-height: 115%;"> <span style="font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><span style="font-size: small;">Her zaman olduğu gibi yine 1 sene sonra bir film daha
çıkarır Allen; Stardust Memories. Manhattan duygusal açıdan başarısız bir adamı
ne kadar mahrur bir şekilde anlattıysa, Stardust Memories de o kadar agresif
bir şekilde anlatmıştır. Filmin Fellini-vari’liğinin yanı sıra Allen’in hayata
karşı bitmek bilmeyen memnuniyetsizliği ve çevresindeki insanların beklentileri
altında ezilmesinin verdiği rahatsızlık filmin bu kadar katı ve çirkef
olmasındaki asıl sebeplerdir. Stardust Memories yönetmenin bugüne kadar üstüne
düşünüp kafayı kırdığı tüm sorulara ışık tutar (cümleleri böyle ifadelerle
süslemek onları havalı kılmaktan ziyade kelime tekrarını önlemeye yarıyor, ama
havalı olmadığını da söyleyemeyiz tabi). Film dönemin eleştirmenleri tarafından
şamaroğlanı gibi yerden yere vurulmuştur, çünkü kimse Allen’den böyle bir film
yapmasını istemez, herkes “komik” olanı ister, Sandy’i cevaplarıyla aydınlatması
gereken uzaylı bile. Dönemin izleyicileri bir insanın arayışını merak etmezler,
alışık oldukları güldürünün geri dönmesini beklerler. Bu filmden sonra A
Midsummer Night’s Sex Comedy ve Zelig’in neden çekildiği de rahatlıkla
anlaşılabilir. Hayatınla ne yapmak istediğini ya da ne yapman gerektiğini
bilmiyorsan en iyi bildiğin işi yap; insanları güldür. Tabi ki kadrosuna ve
özel hayatına kattığı Mia Farrow’la da tanışmamız açısından pek de fena olmadı
bu yapımlar. 80ler –daha doğrusu Mia Farrow’lu yıllar- Woody için güldürünün ve
melankolinin dengelendiği dönemlerdi. Tabi ki September ve Another Woman gibi
filmlerde Allen’ın tanıdık bunalımlı karakterlerine rastlamak mümkün ama
filmlerin atmosferi artık genel bir arayıştan ziyade spesifik hikayelerle
döşenmiştir. Woody Allen 80lerin ortalarından itibaren hayatı ve yaşamının
anlamını ellerini titrek titrek oynatarak sorgulayan ve bu soru-cevapları
anlamlandırmaya çalışan absürd mizaçlı, hazır cevap bir adam olmayı bırakıp, bu
sorulara kafa patlatmak yerine çevresindeki insanların sorularına ellerini
titrek titrek oynatarak “anything else” temalı cevaplar veren absürd mizaçlı,
hazır cevap bir ihtiyar olarak devam etmeyi seçmiştir. Son dönem filmleri için
“turist rehberliği” benzetmesi yapmamın en büyük sebeplerinden biri de bu.
Evet, hala kendi benliğiyle ilgili sorunları aşmaya çalışan, kendini
bulma/yaratma arayışı içindeki karakterlerden vazgeçmiş değil Allen,
yeryüzündeki kimlik karmaşası yaşayan son insan ölünceye kadar da filmlerinde
bu karakterlere rastlamaya devam edeceğiz. Fakat yazdığı senaryolara,
karakterlere artık dışarıdan bir gözlemci olarak bakmaya başlayarak bir nevi
durulmuştur. Sevdiği şehirler hakkındaki filmleri anlatmaktan keyif duyduğu
hikayelerle donatarak artık seyirciyi yerinde sakince oturmaya teşfik ediyor.
Muhtemelen gelecekteki filmleriyle de suratımıza “bu sefer neler anlatacaksın
huysuz ve muzır ihtiyar” gülümsemesini yerleştirmeye devam edecek.</span></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<span style="font-family: "Courier New",Courier,monospace;"><span style="font-size: small;"><span style="line-height: 115%;">Woody Allen 78 yaşında, eski karısı Mia Farrow’un evlatlık kızı olan
Soon-Yi ile 1997’den beri evli ve iki çocuk sahibi, hala nevrotik ve hala
geçmiş tecrübelerinden edindiği hikayelerin filmlerini yapıyor. Ve kendisi hala
ölüme şiddetle karşı.</span></span></span></div>
Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-4895495846841533892014-03-24T22:07:00.001+02:002014-03-24T22:07:30.462+02:00Yavaştan Alıştırıyorum<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Çok güzel film izledim ve hakkında gevelemek yerine sana Jonas Bjerre'i takdim etmek istiyorum. Belki Mew aracılığıyla tanışmış da olabilirsin ama ben yanında Skyskraber 'ı da vadediyorum. Öperim.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFUlDFNZodAEBUGJ46QUwp9dD_N0ge7lWqszFYbSux2eNO9CzSx3UPE4XLNrh00Z-uw6hBf1yl1bu41iEaTzBL3tgMaWr8zfCfZC6zJQNc6jcZlZWpPABMnizrUlgKPfHb_1B8T6g8pbM/s1600/skyskraber.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFUlDFNZodAEBUGJ46QUwp9dD_N0ge7lWqszFYbSux2eNO9CzSx3UPE4XLNrh00Z-uw6hBf1yl1bu41iEaTzBL3tgMaWr8zfCfZC6zJQNc6jcZlZWpPABMnizrUlgKPfHb_1B8T6g8pbM/s1600/skyskraber.jpg" height="180" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/SKdclyM-FZ4?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-42728469634741254182013-11-04T01:45:00.002+02:002013-11-04T02:08:57.372+02:00Geldik dediysek o kadar da değilSen hayatımda gördüğüm en sadık şeysin blogspot. Aylar sonra (ki nerdeyse yıl olmuş) işsiz güçsüz (ki bu işsiz güçsüzlükten kasıt okunması gereken bir Oliver Twist, rönesans döneminde güzellik anlayışı üzerine yazılmış 3 adet makale, 1 adet gayet iddialı ahlak öğretileriyle Everyman ve temize çekilmesi gereken ders notlarıdır, yoksa işim gücüm olsa olsa tüm Woody Allen filmografisini bitirmek -ve yapmışlığım da var, ya da Jurassic Park, Gremlins veya Ghostbusters serisi devirmektir -biz küçükken dünyada süper filmler çıkıyordu, her 2-3 senede bir oturup bunu takdir etmeliyiz biliyorsun) bir şekilde blogger.com'a giriş yaptığımda "hoşgeldin lan şebek!" şeklinde bir ifadeyle sanki daha dün bir şeyler karalamışım gibi bir samimiyetle beni karşıladığın için, işte tam da bu yüzden hayatımda gördüğüm en sadık, bir o kadar da havalı şeysin blogspot.<br />
<br />
Seninle münasebetimizin bu kadar uzun bir süreliğine bitmesinin tek sebebi benim kendime söz verdiğimin aksine 20 yaşından sonraki sene 21 yaşına basmış olmam. Yani bu konuda son derece kararlıydım, 20den sonra duracağıma ciddi ciddi inanıyordum ve pat! Ertesi sene 21 oldum. İşte onlar basamağını 2lemenin bünyemde yarattığı hasarları yavaş yavaş ortadan kaldırıyorum derken bu sefer birler basamağını da yükseltince herşey çok üst üste geldi, ben de büyüdüm. Yani en azından winamp listesine Bowie, Suede, Smiths ve benzeri güzellikleri atmaya tekrar başlayana kadar öyle sanıyordum. Burada işin sırrı Bowie, Suede, Smiths ve benzeri güzellikleri yeniden dinlemeye başlamak değil (kimseyi kandırmayalım istersen, bu adamları müzikçalarda yer açmak için varolan ama çok sık dinlenilmeyen şarkıları silerken bile es geçiyoruz, yeniden dinlemeye başlamak diye bir kavram kafamızda hiç varolmadı), bilgisayarın başında oturup, winamp adlı güzide programı başlatıp, başında saatlerce playlist hazırlayıp, son şarkıya kadar dinlemek için zaman ayırmak asıl işin sırrı. O kadar uzun zamandır yapmıyordum ki bunu, gerçekten bir süreliğine 21dim, durduk yere gelen garip dürtü olmasa birkaç ay sonra 22ye basma riskim bile vardı, o derece.<br />
<br />
Hayat öyle "büyüyen insanın karşılaştığı sorunsallar" olarak daha komplike bir yapıya da bürünmedi benim için aslında son senelerde. Hiç tecrübe etmediğim şeyler tecrübe edip, kendimden beklemediğim ilginç şeyler yaptım. Ama herkes evine gittiğinde ve ben noel-vari pijamamı üstüme çektiğimde aslında o kadar da değişmiyor olduğumu farkettim. "Hadi len ordan, sen nasıl değiştin haberin yok!" şeklinde iddialarla karşıma geçip akabinde "olm bu şarap çok güzel bunu içelim, sonra şu viskiyi içelim, sonra bir A Single Man patlatalım, ooh" tarzı tepkileriyle dikkat bozukluğunu gözüme gözüme sokan Mimi Wonka'nın söylemlerinin aksine ben gerçekten de "büyüyen insanın karşılaştığı sorunsallar" içerikli tecrübelerden sonra pek de değişmedim. Yani tecrübe edinme sırasında farklılaştım ama tecrübe edinme süreci bittiğinde yine başa dönüp "ben hayatla ilgili ihtiyacım olan herşeyi biliyorum sanırım yahu" şeklinde laklak edip akabinde "balığın yanına beyaz şarap alalım, evet kırmızı benim favorim ama beyaz şaraba şu kısacık hayatımda çok seyrek şans veriyorum, hazır balık yiyoruz bu akşamın kazananı beyaz şarap olsun" tarzı tepkilerle dikkat bozukluğumu hiç gözüme sokmadan devam ediyorum. Ama şu gerçeği kabul etmeden geçersem adi bir Turşu olmanın yanında bir de pis bir Turşu olacağım, pisleşmeyelim. Para artık çok hoş bir şeymiş gibi geliyor.<br />
<br />
Yani gerçekten zaman geçtikçe para bana gayet seksi seksi göz kırpan ve çok güzel şeyler vaadeden bir Betty Boop gibi görünmeye başladı. Yani param yok, belki ondan çok güzel geliyordur, ama sanmıyorum yahu, param olursa evime ayaklı oda lambası falan alacağım yani her şekilde yararlı bir şey bu meret. Şu hayatta muhabbet etmekten hoşlandığım ve farklı şehirlerde yaşayan 1-2 tatlı insanı özlediğimde bir telefon açıp "uçak biletini aldım, bu haftasonu bendesin, tekila dolapta" diyebilecek rahatlıkta olmanın o karşı konulamaz cazibesi çok hoş gerçekten. Hiç bir zaman o kadar paraya sahip olamayacağımın bilincinde olmak da fantaziyi hırstan uzak sağlıklı bir konumda tutuyor, o yüzden endişelenme, iyiyim ben. Ama bana şöyle güzel bir ayaklı oda lambası almak istersen karşılaşacağın tepki asla olumsuz olmaz, söylemeden geçmeyeceğim.<br />
<br />
Simsiyah bir kedim var (beni 5 senedir tanıyorsun blogspot, ikimiz de bu günün geleceğini biliyorduk), boynunda papyon gibi bir beyazlığı dışında. Hiç bir isim yakıştıramadığım için sürekli farklı isimler arasında gidip gelmemin ve bu yüzden çoğunlukla "annem!" diye seslenmemin sonucu olsa gerek, Annem isminden başka bir şeye tepki vermeyen bir kedi bu. Annem adlı bir kedimin olacağını hiç beklemezdik ama blogspot, en azından Sebastian ya da Bernard Black (şu an düşündüm de süper bir isim olabilirmiş, yazık oldu) isimli bir kedi sahibi imajı çiziyordum, hayat çok farklı sürprizler çıkarabiliyor insanın karşısına. Tabi bu ufak yaratığın olası yaz dönemi yurtdışı planlarımı suya düşürme tehlikesinin olduğunun da bilincindeyim -ki bu durum kimi zaman "ben seni nerden buldum, İrlanda'ya mı götüreyim ne yapayım!" şeklinde iç karartıcı pişmanlık anlarına sebep olsa da 5 dakika sonrasında türlü şaklabanlıklarla boynuma yapışıp süt emer gibi boynumu yalaması salonumuzda tekrar güneş açmasını da sağlayabiliyor. Şu cümleyi kurduktan sonra okuyunca tipik bir kedi sahibi olduğuma kanaat getirdim ve seni de bu yoldan sürüklemeye bir son vermem gerektiğini düşünüyorum, bağışla beni (ama en azından bu küçük yaratığın oturup pür dikkat Wes Anderson filmleri izlediğini bilmek bir nebze de olsa içinde sempati oluşturmuştur hadi itiraf et).<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9B1YQyikPd735W2Ll1gmoDj3_UpW7yIHjb7OxfvhVY11iYcqiM3TkOeRQrBJ7YpWnak8ngr3dMYfsbZiOO1i5tUrOqyZAmK6e96-qw6kKbgN9iz6FdfBp7yJc_79fiQptvpUtZ1uSgOA/s1600/19790034.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9B1YQyikPd735W2Ll1gmoDj3_UpW7yIHjb7OxfvhVY11iYcqiM3TkOeRQrBJ7YpWnak8ngr3dMYfsbZiOO1i5tUrOqyZAmK6e96-qw6kKbgN9iz6FdfBp7yJc_79fiQptvpUtZ1uSgOA/s320/19790034.JPG" width="320" /></a></div>
<br />
Şubattan beri konuşulacak birçok konu birikmesine rağmen ben son zamanlarda hep Doctor Who'dan bahsetmek istiyorum, bir de neden daha önce Pulp dinlemediğime şaşırıyorum. Ama bu şaşkınlıktan önce değineceğim konu Doctor Who, sevgili blogspot. Bilim kurgu, uzayda ordan oraya koşturmaca münasebetli konulardaki sınırımın Star Wars ve Barbarella ile sınırlı olduğunu biliyoruz zaten. Ancak aynı şekilde, bir insanın BBC tarafından fırından çıkarılan şeylere saygı duyup, ukalalık yapmadan verdiği nimetler için BBC'ye şükretmesi gerektiğinin de bilincindeyiz. Hele ki fırından çıkanda Steven Moffat, Russell Davis, Mark Gatiss, David Tennant, Matt Smith gibi insanların parmağı varsa, verilen genel tepki "ben neden bunu izlemek için 7 sezon bekledim?", "1963'ten başlıyoruz o halde", "1963'ten başlarsak baya yaşlanabiliriz, ama oturup bir The Five Doctors, bir Paul McGann'lı 96' filmi ve daha nice kritik Doctor Who maceralarını izleyebiliriz!" şeklinde olabiliyor. Tabi yıllar önce bir meraklanıp, 2005, 1. sezonu playliste atıp Christopher Eccleston'ın o kadar da efsane olmayan performansı yüzünden senelerce Doctor Who'ya elini sürmeme durumları da yaşanmıyor değil. Lakin Tardis bir David Tennant yüzü gördüğünde, benim gibi "time and space" mevzusundan haz etmeyen bir bünyeye bile 50. yıl özel bölümü için 23 Kasım beklettirebiliyor. Günlük hayatta Doctor Who referanslarını anlayabilme, anlamayanları ayıplama gibi yan etkileri de olabiliyor bu tutkunun, çok ilginç bir durum gerçekten. BBC'nin üzerimizde tarifi imkansız bir etkisi var, diyorum ki sorgulamadan kendimizi bırakalım, BBC bir yolunu bulup hallediyor tüm işleri.<br />
<br />
O değil de aylarca ses soluk çıkarmadan geçirip, aylar sonra gelip iki hoş beş edelim dediğimde gayet de oturup fütursuzca dizi anlatabiliyor olmam, seni internet ortamındaki en havalı site yapmıyor da ne yapıyor blogspot?<br />
<br />
Şimdilik yeter bu kadar kelime,sonra yine uğrarım, belki iki gün sonra belki iki yıl...<br />
<br />
Yok yahu o kadar da değil, sakin ol.<br />
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="//www.youtube.com/embed/J5FDj2Bdci8" width="560"></iframe><br />Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-53817519696268740692013-02-28T18:43:00.001+02:002013-02-28T20:59:02.699+02:00Geri dönmüş olabilirim, bilemiyorum. Dur bakalım...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEfatL_8hOlzlyIySppZLv1O93bP-grSQ3lMuO7xYPb44DsxQP2pORZiTXzEwvHzMDwuMV8ZgjLndoaDRoBnyqz3zZss0ojOjoZP-ydK0KdVDljAsKuRNdGjDDKUtVWoBWizUN_oHQAvY/s1600/tumblr_m7xir1HcyT1qfcb1io1_1280.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="214" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEfatL_8hOlzlyIySppZLv1O93bP-grSQ3lMuO7xYPb44DsxQP2pORZiTXzEwvHzMDwuMV8ZgjLndoaDRoBnyqz3zZss0ojOjoZP-ydK0KdVDljAsKuRNdGjDDKUtVWoBWizUN_oHQAvY/s320/tumblr_m7xir1HcyT1qfcb1io1_1280.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Ben blog olsam yazı yayımlanılmayan her ay için çok ilginç küfürler sarfederdim kendime. Blog değilim ama güven bana, kendimdeyken bile takdir edilesi şeyler söyleyebiliyorum içten içe. Gerçi sonradan kıyamayıp yanağımdan bir makas alıp güne devam ediyorum ama olsun, bu blogu hayatının merkezine koymuş binlerce okuyucunun hatrına yapıyorum bunu, azarlıyorum kendimi. Ama şunu söylememe izin vermelisin, yani, sakinleş, otur önce, bırak nefes alıp verişin düzene girsin, sana bir kadeh şarap koyabilirim. Neyse. Ağustos'tan beri şu bloga bir tek satır yazasım gelmedi dostum. Bırak onu, araç çubuğuna blogger.com yazasım bile gelmedi. Neredeyse 7 aydır, evet 7 aydır (bunu yazılı bir şekilde ifade edince ne kadar ayıp ettiğimi fark ettim, biliyorum, vur ama sonra bir makas al yanaktan, yazık) 2, bilemedin 3 kere girmişimdir siteye. Oldukça uzatılmış bir "Haaaydi bakalım" eşliğinde de kapattım sayfayı her seferinde.<br />
<br />
Koltuğuna kurulmuş, çayını içip dizisini izleyen, tembel bir edebiyat öğrencisi olarak son zamanlarda en çok merak ettiğim konu ilerde nasıl iş güç sahibi olacağım. Daha da önemlisi ise işimin ne olacağı. Bana kalsa herhangi bir sanat dalını icra ederek yaşayıp giderim, ama bana kalmıyor. Tembel olduğumdan bahsetmiş miydim? Sanatçı olma düşünceleri de bir kaşık suda boğulduğu için son bir iki yıldır kendime meslek yakıştırmaları yapmaya çalışıyorum. Şu ana kadar bulabildiğim en çekilebilir iş yayınevlerinde editörlük, çevirmenlik vb. şeyler yapmak. Ama 21 yıllık hayatı boyunca para kazanma adına hiçbir girişimde bulunmamış deneyimsiz bir edebiyat öğrencisi olduğum göz önünde bulundurulursa ondan da pek bir şey beklememekte fayda var. Olur da Mimi Wonka kendi organizasyon şirketini falan kurarsa çay kahve getirip götürebilirim belki. Hayat 4 sene önce o kadar güzel ve kolaydı ki, düşünmem gereken en önemli şey Pink Flamingos'un bu kadar iğrenç bir film olmasına rağmen neden izlerken en çok eğlendiğim filmler arasında yer alıyor oluşuydu. Üniversiteye geldiğimde her şeyin süpsüper olacağını, kafamda kurduğum tüm verimli aktiviteleri gerçekleştirebileceğimi düşünürken ne kadar saf ve şirin bir genç olduğumun farkına vardım geçenlerde. 3 sene boyunca tembelliğin, çevremde gördüklerim yüzünden gelişen hayal kırıklığı ve bezginliğin, en sonunda "siktir git adamım" tepkisinin beni dönüştürdüğü tek şey olası bir Boris Vian kitabı karakteri oldu. Bezginlik dünyanın en korkunç ve en yıkıcı hastalığı sevgili okuyucu. En canlı ve üretken fikirleri, hisleri yiyip bitirebiliyor. Tembellik ve yorgunluk bu aşamadaki en önemli faktörlerden biri. 21 yaşındaki bir insanın böyle cümleler kurması ise çok sinir bozucu. Yani ben ben olmasam, kafamı tutup duvara gömebilirim bunları duyduktan sonra. Şımarık ve şişirilmiş geliyor ikinci kere okuyunca, yani bir süre sonra insan kendine bile samimi gelmemeye başlıyor. Bu yüzden ne yazdığın bir şeye benziyor, ne çizdiğin. Başarısız denemeler olarak çöp kutusunu boyluyorlar. O yüzden artık şikayet etmemeye karar veriyorsun, ama pek de rahat ettirmiyor bu durum, çünkü insan başkalarına söylenmeyi bırakabiliyor ama kafasının içinde dönen dolaşan şeylere hakim olamıyor. Kendi kendini yiyip yok eden çirkin bir sistem yani. Bu saatten sonra dileyebileceğin en önemli şey, birbirlerini tekrar edip kafa şişirmekten başka bir şey yapmayan sinir bozucu yeraltı tiplemelerine dönüşmemek. En azından öyle insanlara dönüşmeyeceğimi biliyorum ve bunu bilmek beni rahatlatıyor. Espri anlayışımı, gözlemlediğim herşeyle dalga geçebilme kabiliyetimi kaybetmediğim sürece sıkıntı yok. Yani bu saatten sonra kaç tane Oblomov ya da Raskolnikov çıkarabilirsiniz sevgili insanlar?<br />
<br />
Tam böyle şeyleri düşünüp kendimi rahatlattığım anda da tüm bunların "hiçbir şeyi beğenmemezcilikten" geldiğini farketmem daha büyük bir sıkıntı. Bu noktada da çok bilmişliğin bezginlikten daha tehlikeli bir hastalık olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ve tüm bunlara kafa yorup yine aynı karmaşanın içinde debelenmektense Afrika'daki çocukları düşünüp sahip olduklarımızın kıymetini.... Yani hayır tamam, durduk yere Afrika'daki çocukları düşünmüyorum ben, kendimizi kandırmayalım. 21. yüzyıl modern insanının kendi bireyciliği içinde kaybolmuşluğu ve daha neler neler... Hadi ama, her iki taraftan düşünmek de o kadar absürd ki, sen de bana hak vermeye başlıyorsun, evet. Üçüncü bir taraf oluşturup, koltuğa gömülüp çay içip kitap okumak, dizi izleyip beyin dinlendirmek, Truffaut'un Godard'dan daha bireysel filmler yaptığını, haliyle bir süre sonra Godard politikliğinden ziyade Truffaut filmlerinin bir anlamda daha güzel geldiğini kabul edip film izlemekle geçen bir gençlik döneminin daha samimi olduğuna kanaat getirmek. En azından şimdilik yaşamın doğrusu bu şekilde.Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-26487023460827102242012-08-01T17:30:00.003+03:002012-08-02T01:29:06.917+03:00böyle günlerde mixtape'lere olan inancımız tazeleniyor<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEin-WEpToi9pxRHEP4yIBtC3vTRl7o4RXnPp5I7FF-92BCgFv5w45TTVMw_AlrXGPT-Hk9wUVumuFzgVW4VMzifpT-wuDSfCsEN6qNC6gjFuvDE8Dc4ZYiGL8XlHSBL715fmv0ZQsf9ovc/s1600/3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="242" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEin-WEpToi9pxRHEP4yIBtC3vTRl7o4RXnPp5I7FF-92BCgFv5w45TTVMw_AlrXGPT-Hk9wUVumuFzgVW4VMzifpT-wuDSfCsEN6qNC6gjFuvDE8Dc4ZYiGL8XlHSBL715fmv0ZQsf9ovc/s320/3.jpg" width="320" /></a></div> Bundan birkaç gün öncesine kadar geceyi balkona bir yastık atıp geçirdiğim, yine de sıcaktan insanda yerlere yatıp tepinme isteği uyandıran günlerin aksine son günlerde havada gök gürültüsü, bolca rüzgar ve arada serpiştiren yağmur hakim görünüyor. Ben de uyku konusunda sıkıntı çıkarmayacak kadar kahveyi kedili fincanıma boşaltıp ketılın fokurdamasını izliyorum. Sonra bilgisayarın başına geçip çok güzel playlistler hazırlıyorum. Dünya üzerindeki her insan herhangi bir süper güce sahip olsaydı, benimkinin muhteşem playlistler hazırlamak olması su götürmez bir gerçek olurdu. Bu gücün yanında bir de bunu insanların iyiliği için kullanmam bir birayı hakettiğim anlamına gelmiyor da ne demek oluyor, sorarım sana blogger?<br />
<br />
I Am Kloot - Sold As Seen<br />
The Decemberists - A Record Year For Rainfall<br />
Great Lake Swimmers - I Could Be Nothing<br />
Andrew Bird - The Giant Of Illinois<br />
Adem - Ringing In My Ear<br />
State Radio - Keep Sake<br />
Kings Of Convenience - Renegade<br />
Feist and Ben Gibbard - Train Song<br />
Fiona Apple - Why Try To Change Me Now<br />
Ane Brun - Easier<br />
Múm - Blow Your Nose<br />
Low Roar - Friends Make Garbage (Good Friends Take It Out)<br />
Beach House - Norway<br />
http://www.mediafire.com/?9g27g8kr2f592eb <br />
<br />
Çukurnot: Bu mixtape'e dahil olmayı en çok hak eden kişinin tıpkı bizler gibi karanlık ve yağmurlu bir öğleden sonrayı çay içerek geçirdiği için Ane Brun olması çok da şaşırtıcı değil.Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-23662681554271368972012-07-30T03:58:00.001+03:002012-07-30T04:06:32.600+03:00little boxes made of ticky tacky Yazın bu sıcağında son iki haftadır aralıksız öksürüyor olmamın tek kötü tarafı aralıksız öksürüyor oluşum değil, alkol alamıyor oluşumdur blogger. Sen de iyi biliyorsun ki alkol almayan bir insan çok sıkıcı bir insandır ve bu sıkıcılıkla 600 sayfalık bir Umberto Eco kitabını bir iki günde bitirebilir. Ayrıca bu insan gün içinde buz gibi bir birayla serinlemek varken elinde boğazı yumuşasın diye tarçınlı ıhlamur fincanıyla gezmek durumunda bile kalabilir. Bu sıkıcı ve aralıksız öksüren insana yazık değildir de nedir? Ve hayal et sevgili blogger, elinde tarçınlı, ballı, limonlu ıhlamurla bir Harmony Korine filmi izlediğini hayal et. Bunu yapabildiğin zaman neler hissettiğimi anlayacaksın.<br />
<br />
Annem bugün büyük bir dürüstlük örneği göstererek neden artık eskisi kadar kitap okumadığını açıkladı. Sayın U.D.'ye göre fazla kitap okumanın insana hiçbir faydası yok. İnsanı sadece daha ukala yapıyor, çevresindeki insanlarla iletişim kurmasını engelliyor ve çevreden izole ediyor. Kendisine aslında kendisinin kitap okumayı bırakmasından ziyade çevresindeki insanların daha çok kitap okumasının bu iletişimin daha yararlı bir şekilde oluşmasını etkileyip etkilemeyeceği konusundaki görüşlerini sorduk. Aldığımız yanıt böyle bir uygulamanın mümkün olmadığı, insanların aşırı kitap okumayı bırakmasının işleri daha kolay halledeceği yönünde oldu. Kendisine fikirlerini bizimle paylaştığı için teşekkür edip, bir de çayını içip kalktık.<br />
<br />
Geçenlerde dinozor bölüm hocaları yüzünden beğendiğim yazarlardan artık nefret etmeye başladığımı farkettim. 2012 eğitim ve öğretim yılının benden götürdüğü şeylerden biri de Charles Dickens'tır mesela. Şahsın kitaplarına göz ucuyla bakmak bir yana dursun, ismini gugıldan aratmak bile benim için artık dayanılası bir aktivite değil. Gerçekten insanların okul hayatları boyunca sık sık gözlerine sokulan ve kulaklarına işlenen şeylerden tiksinmeleri çok normal. Bu tıpkı bir paket sigarayı 1 saatte bitirmek, klozette uyanmana sebep olacak kadar alkol tüketmek ya da tüm gün televizyonda Salih Güney filmleri görmek gibi bir şey. Evet, mavi gözlü bir incubus tiplemesiyle yeşilçam boyunca idare etmiş olabilirsin ama aileden biri de olma bu saatten sonra. Tek umudum 4 senelik eğitim öğretim hayatını olabilecek minimum zararla kapatmak. Shakespeare ve Dickens'ı gözden çıkardım, İrlandalı'lardan birkaçını kurtarsam kafi. İngiltere Tarihi sınav çalışmalarını bile The Kinks eşliğinde eğlenceli hale getirebilen ben, aynı başarıyı edebiyat alanında gösterememe kaygısı taşıyorum.<br />
<br />
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="http://www.youtube.com/embed/XdGqJpTvp2c" width="420"></iframe>
<br />
<br />
<br />
Geçenlerde bir şey daha düşündüm ne kadar ilginçtir ki, bundan yaklaşık 1-1,5 sene önce benim kadar olmasa da zeki ve enteresan bir arkadaşla uzun bir aradan sonra bir araya gelip bir barda oturup gelecekten, lisede yaptığımız geyiklerden ve planlardan, onun bir türlü ayrılamadığı kaçık sevgilisinden, benim bir türlü düzenli bir sevdicek ilişkisi kuramamamdan, onun bir türlü alkolü bırakamamasından, biradan ve sonra tekrar gelecekten konuşmuştuk. Kafamda anlatacak milyonlarca fikrin ve hikayenin olduğundan, ama bunları son 1 senedir hiçbir şekilde ifade edemediğimden ve en çok korktuğum şeyin asla bir şeyler üretememek olduğundan bahsettim bir ara. Sonra birer bira daha istedik ve akabinde karşımdaki arkadaşın verdiği cevabın beni bir şeyler üretememek fikrinden daha çok korkuttuğunu farkettim. Ona göre karakterim ve yapım zaten üretmeye değil, üretilen bir şeyi eleştirmeye müsaitti, bir işi değerlendirirken takındığım soğuk, bir nevi mesafeli tavır beni mükemmel bir eleştirmen yapıyordu. Kendisine hemen çenesini kapamasını ve birasını içmesini söyledim ve bu kehanet o günden sonra aklımdan pek de çıkmadı. İşin en kötü tarafı bu yargıyı o günden sonra birden fazla insandan daha duymuş olmamdı. Dünya üzerinde yapılan bir işi eleştirmek kadar saçma bir meslek olduğunu sanmıyorum. Yani saçma olan eleştirmek değil (eleştirmek alışkanlık haline getirilmediği sürece güzel bir çene çalma bahanesidir), saçma olan bu eleştiriyi milyonlarca insanın beynine işlemek ve hayatını bu işi yaparak kazanmak. Uzun süren kafa patlatmaların sonunda kendimi bu kehanetten, olası gelecekten kurtarmanın bir yolunu buldum. Eğer hayatım boyunca üretme özürlü olacaksam, yapacağım şey üretileni eleştirmek değil, onu düzeltmek, yayınlamak, basmak, çevirmek vb. işler olacaktı. Ve Sanılanın aksine, ben bu çözümün beni bir süre idare edebileceğini düşünüyorum, en azından umut ediyorum.<br />
<br />
Ama herşeyi bir kenara bırakacak olursak, son zamanlarda beni en çok mutlu eden, günlerimi sabah yapılan krep tadında güzelleştiren şey Mary Louise Parker'ın olaylı dönüşü ve artık Weeds'i yeniden Little Boxes jeneriğiyle izliyor oluşumdur. Bazen diziler tüm kötü şeyleri, 40 derece sıcaklığı, aralıksız öksürüğü, gün içinde gelen sıkıcılık hissini alıp götüren tek çözüm oluyorlar. Güne başlarken bir bölüm Treme, bir iki bölüm Weeds sıcağa çok iyi geliyor, ama birayla daha bir iyi gidiyor sanki.Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-74858936183376799962012-07-25T22:09:00.000+03:002012-07-25T22:09:54.763+03:00değerli bir insana...N.Ş.A. (Normal Şartlar Altındaki) bir ailede her bireyin birbirine karşı bir takım sorumlulukları vardır. Aynı zamanda her bireyin kendi yaşamına karşı da bir takım sorumlulukları vardır. Bu farklı yönlü iki sorumluluğun en çok çatıştığı dönem bireyin kendi geleceğinin temellerini pratik olarak atmaya başladığı dönemdir. Birey kendine göre belli bir mutluluk rotası belirler, bu rotaya göre planlar yapar. Ebeveyn de aynı şekilde çocuğu için kendine göre bir mutluluk rotası belirler ve bu rotaya göre planlar yapar. Birey bu kritik dönemin sonunda genellikle ebeveynin planlarına göre bir yol çizer. Bu, bireyin ebeveynin haklılığını kabul etmesinden kaynaklanan bir yönelnme değil, daha çok ebeveyninin mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktan kaynaklanan bir yönelme olur. Birey (ebeveynin rotasının aksi yönünde) hayallerinin işiyle uğraşıp, hayallerinin kentinde yaşasa bile herşey tam olmaz; yarım yamalak, eksik kalan bir şeyler vardır, birilerini memnun etmemiştir, birilerine yetememiştir. Ebeveynin desteğini hissetmeyen, mutluluğuna ortak olunmadığını bilen bir bireyin ulaştığı hedef kursağında kalır. Böylece, başkalarının memnuniyetsizliği altında ezildiğinden (ki bu çoğu zaman direkt olarak ebeveyn bile olmaz, içinde yaşadığı toplumun memnuniyetsizliğinin ebeveynin zihniyetine yansımasıdır) ve hayatta belki de en çok ihtiyaç duyduğu destek kaynağını kaybetmek istemediğinden milyonlarca insan hayatlarının en önemli dönemlerinde kendilerine ihanet ederler ve hayatlarının geri kalan kısmını kursaklarında kalan zevk ve mutluluk kırıntılarıyla geçirirler. 21. yüzyılın bu standart, rekabetçi ve kotalı yaşam anlayışı yüzünden dünya milyonlarca mutsuz ve memnuniyetsiz insan tarafından işgal ediliyor. Bu insanlar çoğalmaya devam ediyor okuyucu ve sırf insanlar kendilerinden ve birbirlerinden memnun olamadıkları için dünya gittikçe tehlikeli bir yer haline geliyor.Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-11662977244186053912012-05-15T03:25:00.001+03:002012-05-15T03:25:52.483+03:00Sabahın 6'sını Birsen Tezer ve Godard'la Görmek Çarşamba'ya yetişecek essay ödevi için kampüs kütüphanesinde sabahlamış bulundum. Genelde sabahı getirecek birkaç saatlik uyku molası vermek için vakit geçirdiğim kütüphanede ilk defa dişe dokunur bir amaçla oturuyorum. Fransız yeni dalgası neymiş, ne değilmiş, André Bazin neler demiş, neler dememiş, Claude Chabrol çok gerekli bir insan mıymış, değil miymiş irdelemelerinin içinde yıllar sonra tekrar boğulmak iyi midir değil midir, Phaedrus'u bezdirir mi, bezdirmez mi diye pek de düşünmeden oturuyorum bilgisayarın başında saatlerdir. Gece boyunca Dead Can Dance dinlememe rağmen uyku demlerinin gözüme pek uğramaması şaşılacak şey doğrusu. O değil de, 16 yaşımdan beri ilk defa vücudumda o tanıdık mayhoş kaşıntıyı hissettim bu gece boyunca. 50 litrelik sırt çantam odamdaki dolapta tozlu tozlu bekliyor. Diyorum acaba finallerin varlığından bihabermiş gibi davranırsam finaller gerçekten yok olur ve ben de sırt çantama 5 adet temiz iç çamaşırı, bir adet kadife pantolon, birkaç temiz tişört, birkaç adet fuar çalıntısı roman atıp yola vurabilir miyim.. Sonra temiz iç çamaşırım kalmadığı aklıma geliyor, vazgeçiyorum, ve bir şekilde, çok garip ve başarılı bir şekilde önüme engel niyetine temiz iç çamaşırı eksikliğini çıkardığım için kendimi bol bol alkışlıyorum ayakta. Birsen Tezer sabah sabah gidiyormuş, onu farkettim mesela. "Sonra bir ev boyadım sana, kapısı mavi, zili deniz..." diyor hanımefendi. Deniz de ne güzel bir nimet yahu.. İki senedir elimi kolumu sokamadığım, sadece arada bol yosunlu kokusuyla idare ettiğim deniz... Bir arkadaşımın bu yaz "ben uzun zamandır deniz yüzü görmedim, ölüm gibi, deniz görmeden bir insan nasıl yaşayabilir?!" yakarışlarımdan etkilenip, 0.5 litrelik bir pet şişeye deniz suyu ve sahil taşı doldurup aylarca benim için saklayıp ilk fırsatta verişi aklıma geldi. İnsanlar birbirleri için böyle güzel hediye paketleri hazırladıkları zaman çok güzel oluyorlar. İnsanlar hep böyle yapsalar, insanlar o kadar güzel insanlar olur ki... ah ah.. İnsanın gereğinden fazla uykusuzluk çektiğinde doğal bir sarhoşluğa vurduğunu deneyimlemiştim ama birkaç saat önce o kadar çok güldüm ki ben, karnım ağrıdı, inanamadım. Sabahın köründe, sabah ezanı o ürkütücü sesiyle başladığında kampüs köpeklerinin hep bir ağızdan bağırmaya başlaması gerçekten çok komik bir şey değil mi yahu? Köpeklerin durduk yere hep bir ağızdan havlamaya başlaması zaten kendi kendine absürd bir durumken, sabah ezanı gibi korkunç bir pratiğin gerçekleştiği zaman daha bir komik duruyor, komik yahu...Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-71114433266758302522012-02-05T03:05:00.001+02:002012-02-05T03:10:30.794+02:00We're all gonna die!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzkBPfUhIxDIBDG4_TtTk8ampqeGlxuOK9ur-qfQAP-zxr3FJqDJR-BGCxMxRmb3Rhg0TUH2tHhQRYQGT5h_eEYbteIBeILmtNp7wx5xznFy2WtaidjxbACTbchE9bvofJXBq1McqXJuE/s1600/tumblr_lyvkgsZb0j1r90uano1_400.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzkBPfUhIxDIBDG4_TtTk8ampqeGlxuOK9ur-qfQAP-zxr3FJqDJR-BGCxMxRmb3Rhg0TUH2tHhQRYQGT5h_eEYbteIBeILmtNp7wx5xznFy2WtaidjxbACTbchE9bvofJXBq1McqXJuE/s1600/tumblr_lyvkgsZb0j1r90uano1_400.jpg" /></a></div><br />
Geçenlerde yaşımın onlar basamağını ikiledim. Dünya için küçük, aynı şekilde bizim için de küçük bir olaydı. Sadece babamlar bir süre inanamadılar ne kadar çabuk büyüdüğüme, ama sonra konken oynadık. Bir de gönül rahatlığıyla Hier Encore söyledim böyle içli içli. Yarın Ankara'ya gideceğim için hazırlanan koliye doğumgünü pastamın kalanını da koydurdum, gözüm arkada kalmayacak. Babamın şaraplarını da neredeyse bitirdik, yani eksik bir şey kalmadı, içim çook rahat.<br />
<br />
Ama var ya, hiç gidesim yok lan! Okuyasım yok bile diyebilirim biraz daha yayılırsam şu koltuğa. Annem geçmiş kanepeye, East Of Eden izliyor, ben de gecenin bu saatinde James Dean görmenin keyfiyle kendime kahve koydum.<br />
James Dean çok erken ölmüş gerçekten.<br />
<br />
3saatlik arşiv taramasının ardından, kendime hediyem bol Grateful Dead'li bir yolculuk playlisti oldu. Beni böyle -30 derece kollarıyla karşılayacak Ankara'ya karşı güzel bir ısınma kaynağı olur. Olur olur...Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-62487717750084303202012-01-30T02:15:00.001+02:002012-01-30T02:20:13.649+02:00"Bu ne lan, yıllardır aynı mail adresiyle giriş yapıyorum blogger'a, dur şunu bir güncelleyeyim" düşüncesiyle yaklaşmıştım bloga, bundan 1 saat önce. Zamanında bol bulup oraya buraya saçtığım gmail, hotmail, zartmail, zurtmailler ve şifreleri yüzünden blog hesabımdan oluyordum. 10 dakika önce farkettim ki blogger'a giriş yaptığında kullandığın google hesabını değiştiremiyormuşsun. Kaç sene oldu, hala şaşırtılabiliyorum bu turunculu, ilginç şekilli site tarafından.<br />
<br />
Sanma ki aylardır görünmeyişimin sebebi, elektronikten umudumu kesip kendimi, beyaz ve saman A4lere adamam.. Son aylarda bu amaçla elime ne bir kalem ne bir kağıt tutuşturmuşluğum var. Kendimi, tek ciltlik LOTR'a, kurabiye hamuruna, atkı ve yelek ürettiğim şişlere ve örgü iplerine, bir süre sonra içine ettiğimi farkettiğimde kendimi "soyut çalışıyorum şekerim" diye avuttuğum tuvale ve daha bilumum gerekli gereksiz uğraşa adadım. Boş zamanlarımda da, Edith Hamilton ağzından Cupid ve Psyche gibi enteresan aşk hikayelerini, Zeus'un uğruna şekilden şekle girdiği ölümlü kadınlarla olan erotik maceralarını okuyup, 8. Henry'i daha iyi anlayabilmek adına Jonathan Rhys Meyers'ın kendine yazık ettiği başarısız diziyi izliyorum.<br />
<br />
Bir tek yazmıyorum.<br />
Arada bakınıyorum şöyle geçmişte ne yazmışım vs diye de, amma boş konuşmuşum bak, onu farkediyorum. Ne güzel ama, fütursuzca saçmalayabileceğim bir alan yaratmışım ki bazen günde iki kere doğruyu gösterip, haklı ve bir o kadar da hoş tespitlerde bulunmuşum, o da bir gerçek.<br />
<br />
Geçen gece, zaten genel olarak filmlere gereğinden fazla anlam yükleyen biri olarak, repliklerini ağzıma dolayıp filmlerini afiyetle izlediğim bir yönetmen, son filminin çekimleri sırasında bir motosikletin çarpması yüzünden hastaneye kaldırıldı. Şans eseri o saatlerde twitter hesabına göz gezdiriyordum. Haberi görür görmez ekşiye atladım. Güvenilir bir haber kaynağından ses çıkmamasına rağmen ölüm haberlerinin dolaştığını görünce bilgisayarın başından yarım saatliğine uzaklaşma kararı aldım. Yarım saat sonra baktığımda r.i.p. cümlelerinin yoğunluğundan anladım ki Angelopoulos baya baya ölmüş. Dedim sonra, "bak gördün mü, filmlerinden sahne sahne kırpıp, hakkında "ben de bundan bahsediyorum bak, düşündüğüm şeyi almış koymuş adam" diye söylenip durduğum adamlardan biri daha gitti".<br />
<br />
Şundan 1 hafta sonra yine Ankara'da olurum, ve bu yüzden evimin tadını olabildiğince çıkarıyorum. Hiç evden çıkmıyorum mesela. Alkol ihtiyacım, "kolestrolüm varmış benim, istediğim kadar şarap içebilirim ben!" gibi bir bahaneyle annemin dırdırından kurtulmuş olan biricik babam tarafından gayet güzel karşılanıyor. Geçen akşam alışveriş arabasına doldurduğu 9 şişe kırmızı şarapla gözlerimi doldurmuşluğu var -ki mitolojik karakterlerin isimlerinden esinlenilmiş bu kadar çok şarap markası olduğunu da o zaman öğrendim (bkz. aa görüyorum ben bunu derste, bunu da atalım arabaya, kendisi bir işe yaramamış antik yunanda, şarabı nasılmış ona bakarız!). Yani normal şartlar altında meydana gelmiş bir insanoğlunun pek de terk etmek istemeyeceği sıcacık evde paşa paşa yaydım mabadımı. Ankara'ya dönünce 3-5 insan daha fazla görmekle birlikte, sabahın 3'ünde sırf aklıma estiği için sade türk kahvesi eşliğinde bir Aki Kaurismaki filmi izleyemeyeceğim mesela. Ya da yaşayan en şımarık 'babasının kızı'lardan biri olarak, bir iki burun çekmesi, iki üç öhhö öhhö 'den sonra ödül olarak ev yapımı tarhanayla karşılanmayacağım. Zaten yeterince soğuk bir şehir olmasının yanında, bir de bu unsurları içinde barındırdığı için gittikçe antipati kazanıyor o şehir gözümde. Yani gerçekten kötü bir şehir Ankara. Adım attığım günden beri insanlara bunu anlatmayı kendime misyon edindiğim halde, hala karşıma geçip Ankara'yı Behzat Ç. için bile sevdiğini söyleyen insanlar görüyorum, ne kadar acı.. Huzur vermesine veriyor bazen, kafanı dinleyebilmek, ve (duvarın sıcak ve kuru olan tarafındaysan) yağmuru, karı izleyip kahve höpürdetmek, kitap okumak gibi klasikler için de biçilmiş kaftan aslında, ama diyorum ya, evin olacak onun için, böyle yurt falan, yok hiç gitmiyor, kahve boğazında tıkanıyor bildiğin.. Yani bir kampüse kar yağdığı zaman ormandan kurt, yaban domuzu karışımı illet hayvanlar iner mi, oluyor, geceleri duyuyorsun ulumaları falan, öyle soğuk, öyle korkunç falan..<br />
<br />
Bir süre için iyi böyle diyorum hayat, kırmızı cilt l.o.t.r., kırmızı şarap, kırmızı yelek, sıcak ev, filmler ve kurabiyeler çevresinde. Dur bakalım, ben yazıcam yine arada...Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-44310097611198284702011-09-22T18:56:00.000+03:002011-09-22T18:56:07.134+03:00O biçim bir yağmurAnkara yoluna 1 gün kala bastıran sağanak yüzünden, daha doğrusu sağanakla beraber evin çevresini ve içini saran kasvetli hava yüzünden, 4 aydır volta attığım eve şöyle bir bakıp "gitmem lan ben burdan" yorumunu yaptım. Sabahtan beri süren valiz hazırlama telaşı bitince bilgisayarın başına oturup hoş sohbet bir beyin üşenmeyip benim için hazırladığı Grieg'den Mahler'e kadar uzanan takdir edilesi klasik klasörünü dizdim playliste. Mutfaktan gelen kurabiye kokularının Ankara kolisi için hazırlanan kurabiyelerden değil de öğlesine, kahve eşliğinde yenmek için hazırlanan kurabiyelerden olduğunu inatla varsayarak kendime bir kahve koymayı düşünüyorum. Ama onun öncesinde babamın dibine üşüşüp, "boşver okulu falan Osman Bey, ben oturayım burda, hergün kurabiye yiyip, yağmur yağarken kitap okuyalım beraber. Sen çay içersin, ben de kahve.." şeklinde teklifler sunmam gerekiyor... Ya da dur önce ben bir kahve koyup, bir iki kurabiye tırtıklayayım, Pachelbel çalsın arkada da.<span style="color: #660000;"> </span><br />
<br />
<a href="http://www.mediafire.com/?a61x3dmarurc66d"><span style="color: #660000;">Canon in D </span></a>Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-9632633026857684842011-09-08T00:46:00.000+03:002011-09-08T00:54:20.649+03:00Belki de MastercardEvet, bir an için ben de öldüğümü sanmıştım ama değilmiş, dört ay sonra yine utanmadan "yeni kayıt" butonuna basabildiğime göre hâlâ söyleyecek bir şeylerim varmış.<br />
<br />
Kitap okumayı, film izlemeyi falan bıraktım, gerçekten insan hayatında büyük bir aydınlanma yaratıyor bu durum. Film ve dizi indiriyorum bol bol, sadece dizileri izliyorum. İndirilen çoğu film bir köşede, diziler bitirilip yapacak bir şey kalmadığında izlenmek için bekliyor. Dizi izlemek gerçekten bünyeyi sakinleştiriyor, insanın üstüne bir rahatlık örtüyor. Uzun süreli dikkat gerektirmiyor, yormuyor, ve en önemlisi çok eğlendiriyor. Sıcağın, özellikle denizi olmayan şehirlerde (bu ayrımı yapmam gerektiğini hissettim, insanın bunaldığında kendini atabileceği bir tuzlu su birikintisinin olmaması çok üzücü bir gerçek çünkü) yarattığı o sıkıntılı ve bunaltıcı saatleri olabilecek en az hasarla atlatmak için yapmam gereken tek şey; bol naneli ve buzlu koca bir bardak limonata (akşamları tercih buz gibi bira da olabiliyor) eşliğinde koltuğa yayılıp Community izlemek.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvEg8vJGGbAojWA1_C4l2uQMV6n2hKQPVzSnNAduJEZ7dgIcUpU500oWjvGUhAZOO3NZWXlhc8qmCW7e7VvS7VSdWWZdPKwK_814ERWMhEP48ShZGF0dEEu2JmuL2qqlIG5E4A54-sGmw/s1600/troy+and+abed.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvEg8vJGGbAojWA1_C4l2uQMV6n2hKQPVzSnNAduJEZ7dgIcUpU500oWjvGUhAZOO3NZWXlhc8qmCW7e7VvS7VSdWWZdPKwK_814ERWMhEP48ShZGF0dEEu2JmuL2qqlIG5E4A54-sGmw/s320/troy+and+abed.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Günlerin çoğu böyle geçiyor olsa bile, tatilin şu ana kadarki kısmını hep bu şekilde harcamadım tabi ki. İnsanlık adına çok önemli aktivitelerde de bulundum. Mesela yemek yapmaya başladım. Annemin de işine gelen bu girişimlerimden hiçbiri hüsranla sonuçlanmadı neyse ki (bkz. şu an buzdolabında yenmeyi bekleyen havuçlu-kabaklı rakı mezesi). Ama bundan daha da önemli olan İstanbul ziyaretim gerçekten de insanlık adına atılmış büyük bir adımdı. 4 senedir yorulmaksızın, itinayla iletişip, birbirimizin beynini sotelediğimiz <a href="http://mimiwonka.blogspot.com/">mimi wonka</a> ile sonunda göz göze, diz dize oturup..... dizi izledik! Evet, güzel güzel muhabbetler de edildi ama kanımca en güzel anlar mabadlarımızı yayıp dizi-film izlediğimiz anlardı. 4(0) yılın başı bir araya gelmişken oturup dizi mi izledik? Evet, o kadar sene filmlerden dizilerden ondan bundan saatlerce konuştuktan sonra bir araya gelip en azından 2 sezon Misfits izlememek ayıp olurdu, yazık olurdu. Tabi ki sadece televizyon karşısında şapşal süper kahramanları izleyerek geçirmedik zamanımızı. Olması gerektiği gibi, biralar da tokuşturuldu, rakı sofraları da hazırlandı. Akbank Sanat'ın yolları tutuldu kısa film festivali niyetine. Bir de üstüne Patrick Wolf izlendi canlı canlı. Güvenlik görevlileri ve Wolf 'un kendisi tarafından potansiyel sapık muamelesi görüp, eve dönüş yolunda "keşke o kadar da hayran olmasaydık, hayal kırıklığı yapıyormuş bak" serzenişlerinde bulunsak da İstanbul Modern 'den kanlı canlı, parmağında nişan yüzüğüyle bir Patrick Wolf ve oldukça başarılı bir Damaris performansı görüp ayrıldık -ki hatıra fotoğraflarını da düşünürsek bence verimli bir akşamdı.<br />
<br />
Bunun dışında görülmesi gereken birçok insan görüldü, fakat aynı zamanda görülmesi gereken birçok insan da görülemedi. Bunların başında gelen <a href="http://deathsidestory.blogspot.com/">süper cem</a> 'e ayrı bir özür niteliğinde yazının sonuna alternatif müzik zevki için hoş bir "dinlemelik" serpiştireceğimdir. Selamlar!<br />
<br />
...<br />
<br />
Kitap fuarından çaldığım o kadar kitap en azından ailenin bir ferdinin işine yarıyor. Babam her iki üç günde bir, akşamları yatmadan önce, kitaplığımdan kendine kitap beğeniyor. Zaman zaman bu sebeple aramızda garip diyaloglar da geçmiyor değil.<br />
<br />
- Arkadaşının yazdığı kitapları okudum bugün. Şu şu şu konuları ele alış biçimini beğendim, ama genel olarak akışı tutturamadığı şöyle şöyle yerler var...<br />
<br />
- Hadi ya..<br />
<br />
-Sen okumamış mıydın?<br />
<br />
- ... Ben yorumlarını iletirim kendisine baba..<br />
<br />
...<br />
<br />
Bloga en son nisan ayında Demirkubuz'la ilgili bir şeyler karalayıp çıkmışım. Şöyle bir baktığımda İstanbul gezisi, dedemin vefatı ve kahveye tekrar başlamam dışında hayatımda önemli sayılabilecek pek de bir şey olmadığını görüyorum.<br />
<br />
Dedem öldüğünden beri anne tarafında bir tür sülale birleşmesi oldu. 4 kardeş, o kardeşlerin eşleri, çocukları 7/24 iç içe olmaya başladı. Hayatım boyunca görmediğim akrabalardan bahsetmiyorum da, hani, neredeyse her gün bir kardeşin evinde toplanıp akşam yemekleri yemeceler, birlikte fotoğraf çektirmeceler, bir yakınlaşmalar falan... Tabi babayı kaybetmenin getirdiği bir "birlikte zaman geçirelim" mentalitesi var, haklı olarak.. Ama şimdiye kadar bir çekirdek aile olarak faaliyet gösterirken, bir anda teyzesinden, kuzenine, büyük amcasına kadar genişlemek ve farketmeden bu insanların sorunlarına ortak olmak, bazen de bu insanların sorunu olmak garip bir şey. Başlarda fena değildi aslında,evin içinde sürekli bir hareket olması, küçük kuzenlerin etrafta yorulmak bilmeden koşuşturması vs. Ama bu kalabalıklaşma; dedemin öldüğü gün, evde onlarca kadın ağlarken, tüm günü, dedemin çatısında, annemin gençken giydiği, astarı sökülmüş gri kabanının üstüne oturup, asmaların oluşturduğu gölgenin altında sigara içerek geçirdiğim zamanki gibi bir ruh hali yaratıyor üstümde. İnsan hayatında bazen işler Amerikan bağımsız filmleri gibi gitmeli bence. Hayatları mütevazi bir ev ve monoton bir döngüden ibaret olan bir takım insanların, günün birinde sevdikleri birini kaybettikleri, climaxı en fazla 10 saniyelik bir sinir krizi ya da karakterlerden birinin arabayı nehre fırlattığı, kıyafetleriyle denize girdiği bir sahne vb. olan ve müziklerini <a href="http://www.lastfm.com.tr/music/Iron%2B%2526%2BWine">Iron & Wine</a> 'in yaptığı sakin ve güzel, düşük bütçeli bir Amerikan filmi. Sundance 'te görebileceğimiz cinsten...<br />
<br />
...<br />
<br />
Burada havalar yavaştan soğumaya başladı. En azından akşamları ayaklara çorap gerekiyor. Bu yüzden kahve içmeye başladım (evet, gerçekten bahane arıyormuşum). Fakat, kafeinle olan ilişkimi "bazı akşamlar, keyiflik" seviyesine çektiğimi de gururla söyleyebilirim. Ve artık yazmayı bir kenara bırakırken şunu söylemeliyim ki, bazı akşamlar kahve, <a href="http://www.lastfm.com.tr/music/Ilya?ac=ilya">Ilya</a> eşliğinde daha bir nefis oluyor. O akşamın tadı ayrı bir güzel çıkıyor mesela...<br />
<br />
<a href="http://www.mediafire.com/?j6avi5u0seunsox">Ilya - They Died For Beauty</a><br />
<a href="http://www.mediafire.com/?pvr21wkv14waa2v">Ilya - Bellissimo</a><br />
<a href="http://www.mediafire.com/?7cxxx1qzhdlzpdg">Ilya - Pretty Baby</a><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-217622356440134382011-04-22T22:44:00.000+03:002011-04-22T22:44:03.450+03:00<!--[if gte mso 9]><xml> <w:WordDocument> <w:View>Normal</w:View> <w:Zoom>0</w:Zoom> <w:TrackMoves/> <w:TrackFormatting/> <w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone> <w:PunctuationKerning/> <w:ValidateAgainstSchemas/> <w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:DoNotPromoteQF/> <w:LidThemeOther>TR</w:LidThemeOther> <w:LidThemeAsian>X-NONE</w:LidThemeAsian> <w:LidThemeComplexScript>X-NONE</w:LidThemeComplexScript> <w:Compatibility> <w:BreakWrappedTables/> <w:SnapToGridInCell/> <w:WrapTextWithPunct/> <w:UseAsianBreakRules/> <w:DontGrowAutofit/> <w:SplitPgBreakAndParaMark/> <w:DontVertAlignCellWithSp/> <w:DontBreakConstrainedForcedTables/> <w:DontVertAlignInTxbx/> <w:Word11KerningPairs/> <w:CachedColBalance/> </w:Compatibility> <m:mathPr> <m:mathFont m:val="Cambria Math"/> <m:brkBin m:val="before"/> <m:brkBinSub m:val="--"/> <m:smallFrac m:val="off"/> <m:dispDef/> <m:lMargin m:val="0"/> <m:rMargin m:val="0"/> <m:defJc m:val="centerGroup"/> <m:wrapIndent m:val="1440"/> <m:intLim m:val="subSup"/> <m:naryLim m:val="undOvr"/> </m:mathPr></w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="267"> <w:LsdException Locked="false" Priority="0" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Normal"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="heading 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 7"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 8"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 9"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 7"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 8"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 9"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="35" QFormat="true" Name="caption"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="10" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Title"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="1" Name="Default Paragraph Font"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="11" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtitle"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="22" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Strong"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="20" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Emphasis"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="59" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Table Grid"/> <w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Placeholder Text"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="1" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="No Spacing"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Revision"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="34" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="List Paragraph"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="29" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Quote"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="30" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Quote"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="19" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Emphasis"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="21" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Emphasis"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="31" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Reference"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="32" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Reference"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="33" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Book Title"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="37" Name="Bibliography"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" QFormat="true" Name="TOC Heading"/> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]> <style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin-top:0cm;
mso-para-margin-right:0cm;
mso-para-margin-bottom:10.0pt;
mso-para-margin-left:0cm;
line-height:115%;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:"Calibri","sans-serif";
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
</style> <![endif]--> <br />
(Zeki Demirkubuz söyleşisinden sonra yönetmenle Phaedrus arasında balkonda sigara içerken gerçekleşen ilginç diyalog)<br />
<br />
... <br />
P. : Özellikle Yeraltı'ndan sonra oldukça uyarlama kitap önerileri almışsınızdır ama okurken sizinle özleştirdiğim bir kitap var Gecenin Sonuna Yolculuk adında, bilmiyorum okudunuz mu..<br />
<br />
Z.D. : Bu kitabı bana öneren ikinci kişisin biliyor musun? Merak ediyorum aslında ama okumadım.<br />
<br />
P. : Eğer olur da okuduktan sonra uyarlamayı düşünürseniz, yarın öbür gün de gazetelerde rastlarsak böyle bir habere, gerçekten çok güzel olur.<br />
<br />
Z.D. : Gazetede gördükten sonra hava atacaksın feysbukta falan "ben tavsiye etmiştim hıh" diye, değil mi? Hadi itiraf et.. (Gülme efekti)<br />
<br />
P. : Hahaha neden olmasın..<br />
...<br />
<br />
Kayıtlara da geçtiğine göre, bundan birkaç sene sonra haberi gelirse havamı atarım fütursuzca!Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-87712696099040634562011-03-09T20:04:00.002+02:002011-03-09T20:21:17.998+02:00We're All Mad HereJockey Full Of Bourbon eşliğinde, üzerinde deve resmi bulunan zıkkımı tüketerek odada zikzaklar çizerek dans etmek apayrı bir keyif bence sevgili blogger.<br />
<br />
Belki duymuşsundur haberlerde, Ankara pek bir karlı son günlerde. İnsanlar yollarda kalıyor, evlerine gidemiyorlar falan. Arabalar da zikzak çiziyor ama keyiften olduğunu sanmıyorum. Dün Kızılay'da sıkışıp Beytepe'sine gidemeyenlerdendim ben de. Dünya Kadınlar Günü'nü kutlamaya gitmiştim bir arkadaşımla ama hadisenin iki üç slogan ve gülünç bir protestodan ibaret olduğunun farkına vardığımızda orada bulunmak için bir sebep kalmadığını anlamış, lgbt kalabalığının kenarından sinsice sıyrılıp mabadımızı daha fazla soğuğa maruz bırakmamak adına sıcak bir yere geçip havadan sudan muhabbetlere dalmıştık. Artık o kadar da ilginç gelmeyen, bünyeme de kabak tadı vermeye başlayan sokak göstericilerinin dedikodusunu yapıp; kendilerini, dönemin eğlenmeyi bilen birkaç beat kaçığının varisleri gibi görüp gösteren birkaç sıkıcı adama çamur attım fütursuzca. Biraz da, gözlerini buğulandırıp çevreye puslu bir imaj saçan, yeraltı görünümlü, şekeri elinden alınmış mızmız şairler hakkında atıp tuttum ne haddime ise.. Yanlış anlaşılmak istemem; sokakta gördüğümüz ve giyim kuşamlarından yola çıkarak ilginç isimlerle andığımız emo, tiki ve benzeri karakterler hakkında yaptığımız hoşbeşler ne kadar masum ve yargılamaksızın eğlenme amaçlıysa, bahsi geçen anti-kahraman karakterler adına atıp tuttuklarımız da bir o kadar masum ve iyi niyetli. Yani rahat olun, insanlar birbirlerini eğlendirip güldürmez ise ortada bir sorun var demektir.. Her neyse, sohbet sona erip gitme vakti geldiğinde, sanırım biraz geç kalmıştık. Ego, dolmuş, servis ve bilumum toplu taşıma aracından eser yoktu. Olan bitenin farkına vardığımızda "kalacak yer telefon konuşmaları"na yumulup en sonunda kafamızı sokacak bir ev bulmuştuk. Ertesi gün (yani bugün) Ego'ların tekrar yollara döküldüğü haberini aldıktan sonra bir sevgi kelebeğine dönüşsem de soğuğu hafiften hafiften yemiş olduğum bir gerçek. Karlar eriyip baharın geldiğini kendi gözlerimle görene kadar keyfi olarak kampüsü terketmeme kararı aldım. Okunacak kitaplar var daha zaten..<br />
<br />
Sinematografik olduğun kadar antipatiksin de Ankara..<br />
<br />
Yine de tüm suçu üzerime almaya razıyım. Otobüs sırasında beklerken yanımdaki bayana da söyledim bunu. 3-4 gün öncesinde havanın cıvıl cıvıl, çiçekli, böcekli, kuşlu vesaireli olduğu bir sabah, oda arkadaşımın da yokluğundan faydalanıp Hare Krishna açıp dans ettiğim için hava durumunun benden aldığı bir intikam biçimi olarak düşünüyorum yaşananları. Ama yine de önlem almaktan aciz belediyeyi ve zincirsiz yola çıkan taşıt sahiplerini suçlamak da aynı ölçüde mantıklı..<br />
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="349" src="http://www.youtube.com/embed/l3Ww3Im_KsU" title="YouTube video player" width="425"></iframe><br />
<br />
Bir kulak verip öyle düşün derim, olur da bir gün güneşli bir sabaha merhaba der, aklına da hare krishna gelirse, playliste atıverirsin içindeki sesi kırmayıp. Belki sen de dans edersin (farkettiysen şirinler'i görme vaatlerine yer vermiyorum bu blogta)..Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-46220252861504753512011-02-04T19:35:00.001+02:002011-02-04T19:36:06.764+02:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/Yp43rncVxJw?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div><br />
Theo Angelopoulos ve Eleni Karaindrou isimlerini aynı proje içinde görüyorsanız, bilin ki o, boş bir iş değildir..Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-37392099739433839162011-01-26T02:23:00.000+02:002011-01-26T02:23:35.586+02:00Sömestr tatili niyetine evdeyim. Geçirilecek 1 ay demektir bu. Ama telaşa mahal yok, okunacak kitap listem var, gayet dolu... Haftada ortalama 2-3 kitabın yanına tik koyuyorum. Evdeyken zamandan bol bir şeyim yok. Günde en az iki kere ocağa çay konuluyor tarafımdan. Yetiştirecek bir şey yok. Evin içinde gereksiz bir koşuşturmaca da... En büyük heyecan, ailece tabu oynarken babamın karşıma geçip "eğlence" kelimesini anlatma çabası sırasında oluyor. 50 küsür yaşındaki adamın elindeki kartı, panik içinde debelenirken süre dolunca sinirle yere fırlatmasını izlemekse gerçekten "eğlence"li oluyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijb4QW4BdiwNGR7n5P_Z_RqyfV8es2izaK0DAub363LhJ5F-kpKxBeaO0RlJ6ejxayhjSyFwwMydplOV65uXqT_qVffv1qVAxzWuOh_mzkgZ-ivany8oRzq0Ww4Jx7pCqVuLnHm0rcH9w/s1600/53.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijb4QW4BdiwNGR7n5P_Z_RqyfV8es2izaK0DAub363LhJ5F-kpKxBeaO0RlJ6ejxayhjSyFwwMydplOV65uXqT_qVffv1qVAxzWuOh_mzkgZ-ivany8oRzq0Ww4Jx7pCqVuLnHm0rcH9w/s320/53.jpg" width="320" /></a></div><br />
Gün geçtikçe durulduğumu hissediyorum. Eskisi gibi karşıma çıkacak şeyleri büyük bir heyecanla beklemiyorum. Belki karşıma çıkan şeylerin düşündüğüm kadar tatmin edici olmadığını farketmeye başlamamın etkisi olabilir. Kafamda büyük projelerin planları dönmüyor ve bu üzücü bir şey değil, aksine daha iyi odaklanmamı sağlıyor kafamın daha rahat olması. Küçük küçük ilerlemenin önemini kavrıyorum. Çok afili, şaşalı başarılar yerine sadece benim bildiğim, bireysel kazanımlar; bir adım sonrası için hazırlıyor aklımı. Soğuk duş etkisi yaratmadan teker teker geleceğinin garantisi oluyor bir nevi. Bir Pollyanna 'cılığa çekilme kaygısı olmadan söylüyorum bunları. İnsan kendisine ve kozmosa gereğinden fazla güvenip hayattan büyük lokmalar almaya yeltendiğinde altından kalkamıyor işlerin. Minik minik deşelemek gerekiyormuş dünyayı.<br />
<br />
Aydınlanma vb. saçmalıklardan bahsetmiyorum. Ergen döneminin Oshocu muhabbetleri geçeli oldu baya. Kemana başladım yeniden ve kafamdaki en güzel fantazi, birkaç ay sonra o dört telden bir Tiersen çıkarmak. La Veillée belki..Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-71469037686387485132011-01-07T04:33:00.000+02:002011-01-07T04:33:09.286+02:00Saat 03:19. Bu demektir ki 7 Ocak'ı bitkin bir vaziyette geçireceğim. Bir damla uykumun olmaması, uykuya ihtiyacım olduğu zamanlarda gerçekten gereksiz bir durum oluyor, onu farkettim. Burnum Niagara gibiyken, pencerede içtiğim sigaranın kokusu odaya sinmişken, ayaklarım buz gibiyken -ki gece yatağa asla çoraplı giremezken- ve uyumak için Cocorosie bile işe yaramıyorken, sabahın 3'ünde şişmiş gözlerle karanlık odada bilgisayar başında oturmak bir nevi eziyet.<br />
<br />
Sorulduğunda, hâlâ hiç tereddüt etmeden bir nikotin tiryakisi olmadığımı söylemem karşımdaki kişide sağ yumruğunu olağan gücüyle sıkıp sol yanağıma bir kroşe geçirme isteği uyandırsa da bunu söylemekten vazgeçeceğimi düşünmüyorum. Bazı şeyleri ne kadar az ciddiye alırsan, o şeyler bir o kadar zararsızlaşıyorlar. Bu konuda alkol, sigara için ne düşünüyorsam insanlar için de aynı şeyi düşündüğüm gerçeği belki kroşe arzusunu çiftleyebilir, ama lütfen, ben barışçıl bir insanım..<br />
<br />
Yaklaşık bir yıldır kişisel anlamda birşeyler üretemediğim için kendimi, kendi açımdan işe yaramaz hissetmem gerektiğini biliyorum. İlk başta hissettim de, biraz sağduyu.. Ama son zamanlarda kafaya taktığım en önemli konu üç sezon Lie To Me tükettikten sonra yeni bölüm gelmeyişinden doğan boşluk hissi. Çok iyiyim aslında, herşey olması gerektiği gibi. Yaptığım şeyler olması gerektiği gibi, çevremde gördüklerim olması gerektiği gibi, gün içinde düşündüklerim bile olması gerektiği gibi. Asıl sorun akşam monologları. Bir aynam olmadığı için işler biraz daha kolay tabi ama yine de geceleri uyandıran bir şeyler var ve o saniyeden itibaren işler olması gerektiği gibi değil. Ya da o saniyeden itibaren herşey olması gerektiği gibi ve geri kalanı çevre kirliliği (bir 'olması gerektiği gibi' kalabalığı yığıldı, farkındayım).<br />
<br />
İsveçli bilim adamlarının ilgisini çekecek kadar enteresan biri olduğumu düşünmüyorum ama şu ana kadar kendimden hiç sıkılmadığımı göz önünde bulundurursak bence o kadar da vasat değil durum. Günlük hayatta biraz sığ biriyim ama ipin ucunu kaçırdığımı da düşünmedim hiç. Günü geçirmek için sığ olmak gerekiyor bazen, zira hiç eğlenceli olmuyor dışarısı diğer türlü. Kendimi ciddiye almadığım çoğu zamanda alıyormuş gibi göründüğüm de oluyor. Bana sorarsan ciddiyet o kadar da abartılması gereken bir nitelik değil ama işe de yarıyor yeri geldiğinde. Doğru sandıkları fikirlerini karşılarındakine empoze etmeye çalışan insanların yanında sığlığın da pek bir yararı olmuyor, ciddiyet iyice batırıyor. En zararsızı dinlemediğini belli etmemek için hafifçe başını sallayıp, biraz da gülümsemek. Sonra olağanüstü şeyler yaşanmıyor; insanlar yemeye, içmeye, uyumaya, sevişmeye ve doğrularını alenileştirmeye devam ediyorlar. İki kere ikinin dört ettiğinden o kadar eminiz çünkü. <br />
<br />
Böyle cümleler kurmak için daha çok gencim aslında. Satırlara göz gezdirdiğim zaman gelecekten 42 yaşındaki halimi getirip sol yanağıma bir sağ kroşe indirtmek istiyorum mesela.<br />
---<br />
Sabah nasıl uyanacağım konusunda endişe ediyor olmalıyım şu an, monologlarımdan korkmak yerine (çoklu kişilik bozukluğu bambaşka bir şey, karıştırmayalım). <br />
---<br />
Bugün babam telefonda çok güzel bir şey söyledi, ya da böyle demek istiyordu cümlelerinde;<br />
<br />
"-Geleceğe dair yapacağın yatırımların planını şimdilik sadece bireysel olarak yürüt, kendini daha çok geliştirmeye harca zamanını. Telaş yapıp birden harekete geçme. Daha önünde çok zaman olacak harekete geçmek için, tamam mı?"<br />
<br />
Belki bu cümleleri avucumun içine yazıp aceleyle bir şeylere karar verirken dönüp bakarak bir daha düşünmek için kullanabilirim. Ama avuç içleri çok çabuk terleyen bir insan oluşum bu sürecin sık sık aksamasına sebep olabilir.<br />
<br />
-Senin kafan çok karışık şekerim..<br />
-Hayır, sadece çok çabuk yoruluyorum... şekerim.<br />
<br />
Saat 04:23. Bu demektir ki 7 Ocak gerçekten çok bitkin geçecek. Ve bende bir damla uyku yok. Cocorosie da işe yaramıyor. Koyun saymak oldum olası işe yaramadı zaten, hep geçen koyunlara takılıyorum, çiti geçtikten sonra ne yaptıkları geliyor gözümün önüne, çok salakça bir durum aslında. İyi geceler..Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-89678320878692034342010-12-21T20:52:00.001+02:002010-12-21T20:55:25.470+02:00Her gün gördüğüm, ama hakkında pek de birşey bilmediğim insanlarla arkadaşlık ediyorum. Aslında arkadaşlık kurmanın sağlıklı yolu bu olsa gerek. Pek de birşey bilmemek. İrdelememek. İnsanlar hakkında ne kadar az şey bilirsen o kadar rahat hissediyorsun. Karşında bir vücut görüyorsun, zihniyetten ziyade. Yüzeysel demek isterim ama doğru kelime bu değil, belki olumlu bir yüzeysellik ama. İnsan ilişkileri bu olumlu yüzeyselliğin üstüne kurulunca devam ediyor, ben de öğreniyorum. <br />
<br />
Televizyon başında, elinde KFC kovasıyla, üstünde 1 aydır yıkanmayan tişörtüyle koltuğunda oturan bir adam olabilirim. Saçları dökülen hafiften.. Ya da sarı tüylü kedisinden başka bir şeyi olmayan, 40larının ortalarında, saç boyası akmış, aradan beyazları görünen bir kadın. İç çamaşırı bir haftalık. Elimizdeki tek kanıt bu klavye. Kendimle ilgili bu kadar şey anlatmamış olsaydım 3 yıldır, belki inandırabilirdim birilerini. Sarı tüylü bir kedi olmadığımı kim söyleyebilir ama?<br />
<br />
O kadar farklıyız ki gün içinde ve o kadar kendimiz değiliz ki hareketlerimizde. Ya da birinci tekil şahıs. Ya da aslında gerçek olan gün içindeki ben, botlarımı çıkardığımda sahte birine dönüşüyorum. Ama yine de bunu ihtimaller dahiline katmazdım. Sarı tüylü bir kedi olmam daha mantıklı bir seçenek.<br />
<br />
Sadece son üç gündür kendimi 'yakından' gözlemliyorum, uzun zamandır yapmadığım bir şeydi. Korkulacak birşey yok, herşey gayet tanıdık, pek de bir şey değişmemiş. Sadece yanağımın kenarında küçük bir sivilce çıkmış. Çevrede bir şeyler değişiyor ve ben çok başarılı bir şekilde ayak uyduruyorum. Ama kahkahalar eşliğinde gülerken bir yerden kulağımda çınlayan "kötü espriydi, kabul et" cümlesi ben ben olduğum sürece asla değişmeyecek, bunu biliyorum. Sosyal bir insan oldum ama yolda hala kaldırım çizgilerine bakarak yürüyorum ve hala bindiğim toplu taşıma aracının güzergahından bihaber, ineceğim durağı insanlara soruyorum. İnsanları çok dinliyorum, sıradan şeyleri, ama bazen dinlemediğim belli olmasın diye sırıtıyorum da.<br />
<br />
Aslında gayet hoş, çekilebilir bir insan oldum, ama bazen çok sıkılıyorum.Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-24278061088946898152010-12-12T14:54:00.003+02:002010-12-12T14:59:47.793+02:00A Ceux Qui Sont Malades Par Mer Calme-Kar yağıyor buralarda. Ankara'nın merkezinde durumlar nasıl bilmem ama Beytepe denilen mekanda öğrencilerin kar topu oynayıp durduk yere uluyarak eğlendikleri doğru. Gece Mimi Wonka'yla 54 dakikalık bir telefon konuşması yaptığım için yurdun güvenlik görevlileri tarafından tutanak tutuldu şahsım adına. Yani tabi ki olayın Wonka'yla bir ilgisi yoktu ama o soğukta altımda şort, üstümde montla beni gören görevli bayanlar pek şaşırmış olacak ki kendimi bir anda içerde buldum. Tutanağımın sebebi ise kapıdan giriş çıkış yaparken kart kullanmammış. Gece 12'den sonra yurttan çıkış yapmak yasak olduğu için kenardaki kapıdan kart göstermeden çıkılması gerekiyormuş sigara vb ihtiyaçlar için ve bunu da bana kimse söylememiş. Pazartesi günü yurt müdürü tarafından çağırılacağımı, şöyle bir saat kadar her söylenene "peki efendim, bir daha olmaz efendim.." şeklinde yanıt vermem gerektiğini, korkacak birşey olmadığını söyleyip yatağıma gönderdiler. "Bu ne saçma şey! Hangi çağda yaşıyoruz efenim?" tarzı gereksiz çene aktiviteleri için halim olmadığını farkedip usul usul odama çekildim. Zaten 2 saat öncesinde 12 Aralık'a giriş yapmış bulunmuştuk ve Sinatra dinlemek için çok güzel bir günün başlangıcıydı tam da Sinatra'nın doğumgünü.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDbBwuNPlyUiwVykWkKJxs3vkibqE3C72R2KKfaziNrbNU0apgMN64t5zsYllNOGPp5rYR7CVBsKwy7aQ9TtbF5EewjdvAH_o_xrCCE_3FvqTihqfgFEjTBRggE9YJFwd6qLAH4NRmp_U/s1600/Winter_charm_by_hothayky.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDbBwuNPlyUiwVykWkKJxs3vkibqE3C72R2KKfaziNrbNU0apgMN64t5zsYllNOGPp5rYR7CVBsKwy7aQ9TtbF5EewjdvAH_o_xrCCE_3FvqTihqfgFEjTBRggE9YJFwd6qLAH4NRmp_U/s1600/Winter_charm_by_hothayky.jpg" /> </a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div>-Son 2 aydır uğraşmaktan zevk aldığım tek şey film-dizi ikilisi. Ne okuyorum ne de yazıyorum. Aslına bakarsan tüm suçu içinde bulunduğum şehire atmıştım ve bir kere yükü omzumdan attıktan sonra "gerisini şehir düşünsün" demiş rahatıma bakmıştım. Ama o kadar rahat değilim artık. Yavaş yavaş huzursuz oluyorum bu laubalilikten. Birşeyler izlerken fazla kafa yormama gerek kalmıyor sanırım. Çok düşünmüyorum ya da irdelemiyorum, sadece izleyip keyif alıyorum. Ama ne okumak ne de yazmak bu kadar rahat aktiviteler. Evet, 2 aydır odaklanma problemi yaşıyorum aslında. İlgim bir noktada sabit kalmıyor uzun süre. Zira birşeyler izlerken bile mutlaka önümde yiyecek kırıntılar oluyor. Biraz daha alışıp yerleşmem gerekiyor aslında bulunduğum yere. Yine de olan Céline'e oldu bu süreçte. Gecenin sonuna doğru trajikomik bir yolculuğa çıkmıştık kitabın başında ama şimdi sadece tıkanıyorum okurken, bırakıyorum elimden kitabı, Céline devam ediyor.<br />
<br />
-Tüm bu enteresanlıklara rağmen uğraşacak birşeyler mutlaka buluyorum. İşaret dili öğrenmeye hevesliyim şu sıralar. Bölümde seçmeli ders olarak almadan önce bir giriş niteliğinde olsun diye fransızca kursuna başlayacağım. Kafamda sıraladığım birçok şeye bu sene el atma niyetindeyim aslında. Gelecek sene okumaya başlayacağım İngiliz Edebiyatı bu seneki gibi rahat geçmeyecek çünkü. Günde 3 saatlik dersler ve çerez tadında sınavlarla geçen senenin içine bir iki ufak kişisel başarı sıkıştırmak hiç de fena olmaz sanki.<br />
<br />
-Bu şehrin güzel tarafı, sinemanın 15, tiyatronun ise 4 tl olması. İnsanı film konusunda download'a, tiyatro konusunda ise mabadını kaldırmaya teşvik ediyor. Tiyatro heves ettiğim ama asla birlik beraberlik içinde ortaya birşeyler çıkarma konusundaki beceriksizliğim yüzünden yanaşamadığım bir mevzu oldu her zaman. O yüzden zihnimden enteresan yazın fikirleri çıkana kadar izleyici koltuğundaki görevimi devam ettirmeyi düşünüyorum. İnsanların yapamayacakları şeyler de vardır Sayın Phaedrus..<br />
<br />
-Bugün uyandığımda aklımdan geçen birşeyler vardı. Eğer insan hayatındaki bazı günler Yann Tiersen şarkılarıyla bütünleşmiş olsaydı, bugünün adı A ceux qui sont malades par mer calme olurdu. Bu kadar yani, görüşürüz..Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-86987984272388152392010-11-20T16:24:00.000+02:002010-11-20T16:24:23.445+02:00Öhöm.<object width="480" height="385"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/Mb3iPP-tHdA?fs=1&hl=en_US"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/Mb3iPP-tHdA?fs=1&hl=en_US" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="480" height="385"></embed></object>Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-18679870218532687202010-09-25T02:56:00.001+03:002010-09-25T02:59:34.918+03:00Kritik (Part 1)Film kritiği koymayalı olmuş hayli, girişte laf salatasına takılmadan geçeyim diyorum, pek hoş şeyler biriktirdim doğrusu..<br />
<br />
<b><a href="http://www.blogger.com/www.imdb.com/title/tt0363473/">Beyond The Sea (2004)</a></b><br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnpw7qzb56eDPuoRPzht6IeygzsivEdK-RacmqKNQJSvqUk45wk1FrVcu-5ljrrZ2KFLXtWpHEqfSCjMhatIhWYkYD3jRhafTC43yBqXIiSoBYB6fnbzp4NZAU16N-dDpGuMU6Y6w2kp4/s1600/beyond_the_sea.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnpw7qzb56eDPuoRPzht6IeygzsivEdK-RacmqKNQJSvqUk45wk1FrVcu-5ljrrZ2KFLXtWpHEqfSCjMhatIhWYkYD3jRhafTC43yBqXIiSoBYB6fnbzp4NZAU16N-dDpGuMU6Y6w2kp4/s320/beyond_the_sea.jpg" width="215" /></a>Kevin Spacey'in yazdığı, yönettiği, yapımcılığını üstlendiği, başrolünü oynadığı, üşenmeyip bir de ost'de yer aldığı Bobby Darin'ın hayatının anlatıldığı biyografik, dramatik, ucundan kıyısından da müzikal bir film Beyond The Sea. Kevin Spacey'i sevmeyen var mıdır bilmiyorum ama takdir ettiğim bu adama gerçekten hayran olmamı sağlayan film Shrink'ti. Ve açıkça söylemek gerekirse, Kevin Spacey'i bir Shrink'te bir de Beyond The Sea'de bu kadar içten ve rolüyle kaynayıp bütünleşmiş gördüm. Shrink'in konusu ve Spacey'in karakterinin ruh hali, yapısı bu kanıya varmamda büyük etkendi tabi ki. Ama Bobby Darin rolündeki Spacey'in film boyunca ekrana ışık saçmasının sebebi başta da belirttiğim gibi filmin bir nevi çocuğu olması. Herşeyi üstlenmesinin verdiği heyecanla mıdır nedir çözemedim tam, ahım şahım bir film olmasa bile etkileniyorsunuz Kevin Spacey'i izlerken.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div>Konuyu anlatmama gerek yok. Müzisyen biyografilerinden bekleyebileceğiniz şeyler. Müzik, aşk, para, şöhret, inişler, çıkışlar vs.. Tabii konu Bobby Darin olunca ost de haliyle Bobby Darin şarkıları ağırlıklı oluyor, Kevin Spacey yorumlarıyla. Güzel de oluyor dinlemesi.<br />
<br />
Sade, hoş, kafa yormayan, aksine müzikleriyle pek de neşelendiren bu filmle girişi yapıp, üstüne bir de izlemeden önce atıştırmalık niyetine birkaç parça dizip geçiyorum...<br />
<br />
<b><a href="http://rapidshare.com/files/419766565/04_-_Simple_Song_Of_Freedom.mp3">Kevin Spacey- Simple Song Of Freedom</a></b><br />
<b><a href="http://rapidshare.com/files/420834417/06_-_Beyond_The_Sea.mp3">Kevin Spacey- Beyond The Sea</a></b><br />
<b><a href="http://rapidshare.com/files/420835093/18_-_The_Curtain_Falls.mp3">Kevin Spacey- The Curtain Falls</a></b><br />
<br />
<b><a href="http://www.imdb.com/title/tt1424797/">J'ai Tué Ma Mére (2009)</a></b><br />
<br />
"<i>Biz annemizi tanımadan sevdik,</i><br />
<i> Son bir hoşçakaldan sonra,</i><br />
<i> Sevginin ne kadar derin olduğunu anladık.</i>"<br />
<br />
Xavier Dolan'la tanışmamız, I Killed My Mother'dan öncesine dayanır aslında. (spoiler gibi birşey olabilir) Martyrs filminin ilk 10 dakikasında gözümüze çarpıp, akabinde korku dolu gözlerle, ağlayarak öldürülür, bir daha da görmeyiz zaten kendisini. Açıkçası mutfak masasında yığılıp kalan çocuğun 1 yıl sonra çok konuşulacak bu filmi yazıp yöneteceğini, üstüne de hafife alınmayacak birçok ödül toplayıp götüreceğini tahmin etmezdim. Şimdi kafamda o 10 dakikalık performansıyla değil de "annesini öldüren, bunu da gayet başarılı bir şekilde anlatan çocuk" olarak yer edindi. İyi de yaptı. Filmden biraz bahsedecek olursak; isminden yanlış anlaşılmasın, konunun cinnet geçirip 3. sayfa haberlerine çıkan bunalımlı gençlerle bir ilgisi yok. Bir anne-oğul (hatta bununla sınırlı kalmayıp genelleştirerek ebeveyn-çocuk da diyebiliriz) arasındaki inişli çıkışlı, çoğunlukla agresif ve saplantılı ilişkiyi anlatmış Dolan. Tabi ki beğenmeme rağmen muhteşem diyemem filme. İzlerken "şöyle değil de böyle bir diyalog olsaymış daha başarılı olurmuş bu kısım" dediğim sahneler oldu. Bazen abartı'lar, bazen de yetersiz'ler gördüm. Fakat Xavier Dolan'ın ilk yönetmenlik deneyimi olduğunu göz önünde bulundurursak (ki daha bu yaşta) bir muhteşemlik aramak da yersiz olur zaten. Ayrıca ilk yönetmenlik deneyimi olmasına rağmen samimiliğin dozunu çok iyi tutturmuş Dolan. Herşeye rağmen inandırıcılığını koruyor ana-oğul ilişkisi.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRlZvAFgD5Pd2M1n_mm8YKhR5HT-buZ-idG0uyEpZ248a4Okrk0Vbj9GCApOnhuxiWKII4rUVvFaRwrJ2ec6pLphx3dc07bnAD7rvu5Wp5da9i7zKv1gX0UmkI1WsxR6y3J3IQpI7SwKM/s1600/big_Jai_tue_ma_mere.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRlZvAFgD5Pd2M1n_mm8YKhR5HT-buZ-idG0uyEpZ248a4Okrk0Vbj9GCApOnhuxiWKII4rUVvFaRwrJ2ec6pLphx3dc07bnAD7rvu5Wp5da9i7zKv1gX0UmkI1WsxR6y3J3IQpI7SwKM/s320/big_Jai_tue_ma_mere.jpg" /></a></div><br />
Aslında çoğu ebeveyn ve çocuğun arasındaki iletişim pek de farklı değildir filmdekinden. Tek farkı, bir tarafta bağıra çağıra söylenmek istenenler vardır, öteki taraftaysa sadece ağızdan çıkanlar. Sadece anne-baba-çocuk ilişkisiyle sınırlı değil, insanlar arasındaki birçok ilişkide vardır bu tutum. Saniyelik ruh hali değişimlerimiz çok farklı şeyler söyletebilir bize. Bir an karşımızdakine "seni seviyorum" derken 5 dakika sonra küçük bir hal, hareket, mimik, sözle ya da sadece kafamızdan geçen bir düşünceyle karşımızdakinin suratına bir tane patlatmak isteyebiliriz veya sadece "senden nefret ediyorum" diye bağırırız. Gündelik hayatta bu ani duygu değişikliklerini yansıtmaktan kaçınırız, sonuçta adı üstünde bunlar "ani" değişimlerdir, etkisi 5 saniye süren duygular. Yaratacağı sonuçları (anlık da olsa kırılan insanlar, başkalarıyla kurulan ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı hale geleceği düşüncesi, bu tepkilerin dışarıdan kişilik bozukluğu semptomları olarak algılanacak olması fikri...) tahmin edebildiğimiz için çenemizi tutar ve odağımızı değiştiririz, bir süre sonra da unutup gideriz zaten. Bahsettiğim bu genel durum yüzünden filmi izlerken herhangi birinin "ne alaka şimdi niye bağırdı bu herif?" diye sorup burun kıvırması olağan. Bu yüzden, Hubert'ın yemek masasında annesinin dudağının kenarına bulaşmış krem peynire sinir olup sudan sebeplerle tartışma başlatması en başta garipsenebilir ama film ilerledikçe, Hubert'ın annesiyle olan ilişkisinin derinliklerinde tüm bu abartılmış tepkileri tetikleyen çözülmemiş sorunların yattığının farkına varıyor izleyen ama tüm bu sorunlara rağmen "Bugün ölseydim ne yapardın?" diye soran oğlu arkasını dönüp giderken sessizce "Yarın ölürdüm" diyen anneye de; hakaret dolu, şiddetli bir kavgadan sonra kendini banyoya kapatıp, el kamerasının karşısına geçerek "çılgınlık bu, biri onu incitirse o insanı öldürürüm, kesinlikle" diyen çocuğa da sempatiyle bakıyor ve başta da söylediğim gibi çiçeği burnunda yönetmenimizin basit ama gerçekten samimi bir film yapmaya çalıştığına kanaat getiriyor.<br />
<br />
Toparlamak gerekirse, J'ai Tué Ma Mére; gerek konunun sadeliği, anlatımın rahatlığı, gerekse müzik seçiminin yerindeliğiyle şöyle sakin bir akşam bir fincan çayla oturup izlenilecek bir film. Xavier Dolan ise takdir edilip, yer imlerine eklenerek gelecekteki projeleri takip edilesi bir yönetmen/oyuncu.<br />
<br />
<b><a href="http://www.imdb.com/title/tt1157705/">Roman Polanski: Wanted And Desired (2008)</a></b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjG7EaebjOg2iqgZ-4p5d2uQTGoGVKbbsLqJ_z7UmGvEqx3iDYcJi-vl8qcvtmDXeGGzPS6kilmgsVFIgQ_k-sdgai020YfJFzhOv1Kf8JuzITskAKDYRO0ZMUhRRXcBh_kJw70pXU5zCA/s1600/Roman-Polanski-Wanted-and-Desired-393686.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjG7EaebjOg2iqgZ-4p5d2uQTGoGVKbbsLqJ_z7UmGvEqx3iDYcJi-vl8qcvtmDXeGGzPS6kilmgsVFIgQ_k-sdgai020YfJFzhOv1Kf8JuzITskAKDYRO0ZMUhRRXcBh_kJw70pXU5zCA/s320/Roman-Polanski-Wanted-and-Desired-393686.jpg" width="216" /></a></div>Roman Polanski; kimine göre büyük yönetmen, kimine göre kaçık bir tecavüzcü, kimine göre bir aranan, kimine göre ise bir arzulanan... Kişiliğini sevin ya da sevmeyin ama bir Repulsion'ı, bir Chinatown'ı izlerken Polanski'nin yönetmenliğinin hakkını verin. Belgeseli izleyene kadar yönetmenin özel hayatıyla ilgili pek de bir bilgim yoktu. Hamile karısının Charles Manson fanatikleri tarafından vahşice öldürüldüğü ve 13 yaşındaki bir kızla cinsel ilişkiye girdiği için dava edildiği konuları hakkında çok yüzeysel bir bilgim vardı. Çok da deşelememiştim, soran olursa "Bitter Moon gibi film izledim, bana ne adamın özel hayatından" der geçerdim. Ki hala da geçmişini umursamadan izler, severim Polanski yapımlarını. Amacım da Polanskiyi kakalamak ya da göklere çıkarmak değil. Ancak bu belgeselde, yönetmenin karısının ölümünden sonra başına gelenleri, dava sürecini gerçekten iyi araştırılmış ve sunulmuş bir şekilde izliyorsunuz. Bu yüzden filmin yönetmeni Marina Zenovich'i de ayrıca takdir etmek gerek. Belgeseli izledikten sonra -belki Polanski'nin röportajlardaki tavırlarından, belki Samantha Geimer'ın (Polanski hakkındaki) rahatlığından, belki de olayların basının yansıttığından, kamuoyunun algıladığından çok farklı geliştiğine kanaat getirmemden olacak- Polanski'ye karşı herhangi bir ayıplama geçmedi aklımdan, ya da " 30 sene sonra da olsa çeksin cezasını pis köpek" şeklinde yorumlar yapmadım (Samantha'nın ve annesinin olaylar olmadan önce Polanski ve çevresine karşı tutumlarının da etkisi oldu bu düşüncemde). Geimer tarafından bile affedilen bir adam hakkında ahlak polisliği yapmak en azından kişisel ahlak anlayışıma pek de uygun düşen birşey değil. Her neyse, Polanski'ye aşina değilseniz, tavsiyeme uyup da şöyle bir <a href="http://www.imdb.com/title/tt0104779/"><b>Bitter Moon</b></a> izleme düşünceniz de varsa, önce bu belgesele göz atmanızı tavsiye ederim (tabi yönetmenle ilgili sözlüklerdeki yorumları filmden sonraya bırakmanızı da...).<br />
<br />
Çukurnot: Belgesel boyunca birkaç kere ekranda görünerek uzun ve boş bakışlarıyla insanı bir anda kahkahaya boğan muhabir Furnell Chatman ise filme ayrı bir hava katmış doğrusu..<br />
<br />
<b><a href="http://www.imdb.com/title/tt0383028/">Synecdoche, New York (2008)</a></b><br />
<br />
Charlie Kaufman'ın ilk yönetmenlik deneyimi New York Yanılsamaları. Aslına bakarsanız film hakkında anlatabileceğim pek de birşey yok. Sıralayabileceklerim; başrolde Phillip Seymour Hoffman'ın olduğu ve başarısız bir tiyatro yönetmenini canlandırdığı, filmin çok yorucu, ağır ve bazen de bunaltıcı bir yapısının olduğu, bu yüzden de ikinci bir tekrar gerektirdiği, ağır ve umutsuz replikler cennetini andırdığı vs.'lerle sınırlı. Bu noktada da filmi anlatmak için debelenmek yerine boşluğu repliklerle doldurup hemen bir sonraya atlamaktan başka çarem kalmıyor. Kesinlikle uygun bir ruh halinde izlenmesi gerekir yoksa ya uyutan ya da ekran başında çıldırtan bir filmden ibaret kalır.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjz84Yn3b2H_NKOikyzOxAQELnh-tYoUIqGZX3HohRhdoLgzaLhGGm3uQ9l2_PzUbQh8_3knguDSGDdMKn0Y_yvwWqylJ9RKhEMj5BnMmOCzwGFTXZBs2OCcRGxNOWE-W87z3L0KwQfYvg/s1600/2j2x4js.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjz84Yn3b2H_NKOikyzOxAQELnh-tYoUIqGZX3HohRhdoLgzaLhGGm3uQ9l2_PzUbQh8_3knguDSGDdMKn0Y_yvwWqylJ9RKhEMj5BnMmOCzwGFTXZBs2OCcRGxNOWE-W87z3L0KwQfYvg/s320/2j2x4js.jpg" width="261" /></a></div><br />
"Kimin ki şu an evi yok, asla da olmayacak. Kim ki yalnız, yalnız kalacak. Okuyacak, oturacak, akşam çökünce uzun mektuplar yazacak. Ve volta atacak yollarda, yorulmak bilmeden. Ve etrafında yaprak döken ağaçlar olacak.."<br />
<br />
"Herşey senin düşündüğünden daha karmaşık. Doğru olanın sadece 10'da 1'ini görüyorsun. Verdiğin her karardan etkilenecek milyonlarca şey var. Her seçim yaptığında hayatını mahvedebilirsin. Ama belki de aradan 20 yıl geçer ve sen asla ama asla neden böyle olduğunu anlamayabilirsin. Ve doğru işi yapmak için yalnızca tek şansın vardır. Sadece dene ve kendi ayrılığının nedenini bulmaya çalış. Ve kader diye birşeyin olmadığını söylerler ama herkes kendi kaderini belirler. Ve dünya ne kadar uzun süre devam ederse etsin sen sadece saniyelik bir zaman dilimi için buradasın. Zamanın büyük bir kısmı ölüyken ya da doğmamışken harcanır. Ama yaşamak varken, sen, birinin gelip herşeyi düzeltmesini bekliyorsun. Bir telefon için, bir mektup için ya da bir bakış için yıllarını harcıyorsun. Ve gelecek gibi görünmesine rağmen asla gelmiyor. Sonuçta zamanını hayal meyal bir pişmanlık ya da gerçekleşmesi imkansız bir umut ile geçiriyorsun. Sana bağlılık hissettiren birşey... Kendini bir bütün hissetmeni sağlayan şey... Gerçek şu ki...çok kızgınım... Ve gerçek şu ki...çok mutsuzum... Ve gerçek şu ki çok yalnız kaldım ve çok uzun süre acı çektim. Ve yalnız kaldıkça, bütün bu süre zarfında iyiymiş gibi davrandım. Nedenini bilmiyorum. Belki herkes kendi dertleriyle ilgilenirken benim zavallığımı duymak istemediği için. Pekala, herkesin a.ına koyayım. Amen!"<br />
<br />
"...Sana tapan insanlar tapmayı bıraktıkça, öldükçe, yollarına devam ettikçe, sen onları çıkarıp attıkça, kendi güzelliğini, gençliğini çıkarıp attıkça, dünya seni unutmaya başladıkça, sen fani olduğunu farkettikçe, özelliklerini bir bir kaybettikçe, seni artık kimsenin izlemediğini, aslında eskiden de hiç izleyenin olmadığını öğrendikçe sadece sürmeyi düşüneceksin. Nereden geldiğini veya nereye gideceğini değil.. Sadece süreceksin, vakit öldüreceksin. Şimdi buradasın, 7.43. Şimdi buradasın, 7.44. Ve şimdi...yoksun."<br />
<br />
<a href="http://www.imdb.com/title/tt0159097/"><b>The Virgin Suicides (1999)</b></a><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilQOf9y4ZqjZqjWAlgRLB63b_OiWDEixx12sGNfSoxv5DHftDCm-qAl387NuPqWBJnWkVym91K9m6jwFH_5LhocjtbXU4spS27-VCIjVC-slWCBZUBbwjHgDIx-pK6R8Zz2gMy4g-_VbY/s1600/the_virgin_suicide_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilQOf9y4ZqjZqjWAlgRLB63b_OiWDEixx12sGNfSoxv5DHftDCm-qAl387NuPqWBJnWkVym91K9m6jwFH_5LhocjtbXU4spS27-VCIjVC-slWCBZUBbwjHgDIx-pK6R8Zz2gMy4g-_VbY/s320/the_virgin_suicide_1.jpg" width="320" /></a></div><br />
Bir kitap uyarlaması olan The Virgin Suicides; oldukça muhafazakar, bir o kadar da baskıcı bir anneye ve karısının otoritesi altında ezilen pasif bir babaya sahip olan 13, 14, 15, 16 ve 17 yaşlarındaki 5 kızın hayatını, bu hayatı karşı caddedeki evden takip eden bir grup oğlanın gözüyle anlatan bir Sofia Cappola filmi. Kirsten Dunst 'a bayıldığımı söyleyemem ama Lux Lisbon'u canlandırdığı performansını takdir etmeden de geçemedim. Film; kardeşlerin en küçüğü, 13 yaşındaki Cecilia'nın intihar girişimiyle başlar. Yavaş yavaş kızların yaşamlarına konuk oluruz bazen evin içinden, bazen de takıntılı oğlanların gözünden. Spoiler olarak gelebilir ama zaten olay filmin başında gerçekleştiği için büyük bir kayıp olmaz diye düşünüyorum. İntihar nedeni açıklanmadan (filmin ortalarında izleyici bir kanıya varabiliyor ancak), kardeşlerin en küçüğünün ölümüyle gelişir olaylar. Tüm aile için yıkıcı olan bu olaydan sonra çevreden gelen yorumlarla anne baba otorite düşkünlüklerinden tavizler vermeye başlarlar -en azından taviz verdiklerini düşünürler. Yine de Lisbon ailesinin tüm mahalleye konu olan vukuatları en küçük kızın intiharıyla sınırlı kalmaz. Film boyunca kalan dört kızın otoriter ebeveynlerinden kurtulup özgür olmak için verdikleri mücadeleye tanık oluruz. Gençlik filmi olarak görünmesine rağmen (Air 'ın da soundtrack katkılarıyla) aslında gayet rahatsız edici ve huzursuz bir film The Virgin Suicides. Pencereden teleskopla kızların yatak odalarına bakan oğlanlardan biri olabiliyorsunuz ya da Aerosmith plağını yakmamak için annesine yalvaran Kirsten Dunst. Sonunda tüm olanlara kesin bir anlam yükleyemeden bitiriyorsunuz filmi. Yine de izletiyor kendini.<br />
<br />
*<br />
<br />
Saat sabah 2:54 ve 5'te Ankaraya doğru yola çıkacağım. Daha eklenecek çok film var ama zaman yok. Yazının ikinci partını 3 gün sonra Ankara'dan döndüğümde düzenleyip yayınlarım. Şimdilik bu kadar.<br />
<br />
Çukurnot: Beyond The Sea dışında çok rahatsız bir liste oldu, 2. partta telafi ederim artık..Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-25203697883568736702010-08-31T20:50:00.005+03:002010-08-31T22:37:43.835+03:00"Sakın kimseye birşey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra."<br /><br />Çevremde gördüğüm şeylerden sıkıldığım anlarda, sağıma ya da soluma uzandığımda okuyabileceğim bir kitaba erişebilme ve bu süreçte de başka hiçbir şeye ihtiyaç duymama lüksüne sahip olduğum gerçeğini bilmek birazcık da olsa rahatlatıyor şu sıralar. Çok da rahat bir ruh haline geçiş yaptığımı söyleyemem, zira. Halbuki fena bir haftasonu da geçirmemiştim; denize girip, güneşin bağrında kumdan kale bile yapmıştım, işimiz bitince de kendimizi godzilla sanıp yarattığımız şehri yerle bir etmiştik. Kumdan kalelerin bile bir standartı vardır belki; her isme, her cisme hitap etmiyordur.<br /><br /><br />Birkaç senedir tanımakta olduğum bir kişiye dönüşme korkum olmasa, kafamın içindeki tüm hayalperest huylu tümörleri bir bir yok ederdim herhalde. Çünkü adamın teki çok doğru söyledi bir filmde.<br /><br />"Things have been tough lately for dreamers."<br /><br />Böyle bir kanıya varmam için çok ekstrem olaylara ihtiyacımın olmaması, aksine çok küçük bir gözlemlemenin ardından kafamda kurduğum devasa senaryo-fikir yumağı-düşünce ağının, ne denirse artık, zihnimde ne denli büyük bir sansasyon yarattığı gerçeği gerçekten çok gülünç. İşte bu yüzden hayalperest ruhlu beyin tümörleri yok edilmeli aslında. İçinde yaşadığımız dünya kesinlikle kafamızdaki kadar geniş değil, insanlarıysa ya ters ya fazla karmaşık. Kendi kendine var ettiğin hayal kırıklığı ise; herkesin birden bire doğaçlama yapmaya başladığı bir tiyatro sahnesinde apışıp, repliğini unutmak gibi. O kadar şairane ve o kadar trajikomik.<br /><br />"Bazen hayatın takıldığı zaman vurarak düzelttiğiniz ve sonuna gelmek için ileri alabildiğiniz bir film şeridi gibi olmasını gerçekten isterim."<br /><br /><br /><br />Son günlerde sürekli yoldayım. Yarım saatlik otogar kafelerinde içilen çay ve sigara molasından sonra 3-5 saatlik yolculuklar yorucu oluyor çok, ama otobüslerde uyuyabilen biri değilim. Ne kadar yorgun olursam olayım gözlerimi kapatıp uyuyamıyorum. Müzik dinleyip dışarıyı seyretmekten başka hiç bir şey işe yaramıyor, yoksa mide bulantısı ve kusma düşüncesinin ağızda bıraktığı kekremsi tatla berbat bir zaman geçiriyorum. Cam kenarında yer olmasa bile yanımdaki insanlara gerçekten inandırıcı bir biçimde "az sonra o şık tişörtüne midemi çıkardığımda bana yerini vermediğin için çok pişman olacaksın" izlenimini verebiliyorum. Eğitimini almadım ama rol yapma sanatı insana birçok kritik durumda yardım edebiliyor.<br /><br />Bu gece Ankara'ya gidiyorum okul ve yurt kayıt işlerini ayarlamaya. Bölüme birinci olarak girseniz bile orda burda bir "torpil amca"nız olmadığında yurt başvurularınız pek de göz önünde bulundurulmuyormuş, bu sabah öğrendim (Hergün Kızılay'dan Beytepe'ye gitmek için sabahın köründe kalkıp yola çıkacağım düşüncesi çok oturdu mideme). Gün içinde, yolda Kansas- Carry On Wayward Son ve türevleri ideal yol playlistini oluştursa da gecenin bir yarısı 6 saatlik Ankara yolunda sadece Abel Korzeniowski eli değmiş A Single Man soundtrack'lerini dinlemeye karar verdim, belki insanların ışıktan rahatsız olmayacakları tutar da Holden Caulfield'i 76 yaşında New York'u tekrar keşfe çıkartan aptalın kitabını bile okuyabilirim.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzFux9KqYoBYuimq153MiIiXULM0ECNliAk8zPpGaJ4YQ_KzFzhLh-QhnnIEVlmRJ7a-uUW9PYx8dGSePmaZBDkY5P0E9fzRNECh6RBUsMiJzkMWyBS8NpQZTwM9YS0caFSRaiMoBjV8U/s1600/29512_393657763175_283181628175_4296707_6647719_n.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzFux9KqYoBYuimq153MiIiXULM0ECNliAk8zPpGaJ4YQ_KzFzhLh-QhnnIEVlmRJ7a-uUW9PYx8dGSePmaZBDkY5P0E9fzRNECh6RBUsMiJzkMWyBS8NpQZTwM9YS0caFSRaiMoBjV8U/s320/29512_393657763175_283181628175_4296707_6647719_n.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5511643487523490242" border="0" /></a><br />Bunların dışında pek bir değişiklik yok. Alkol arıyorum sürekli, iyi geliyor, ayıkken çoğu şey sıkıcı görünüyor gözüme. Tüm günümü My Name Is Earl izleyerek geçiriyorum, şu sıralar izlemekten en çok keyif aldığım dizi oldu. Karakterlerin salaklıkla karışık komikliği izlerken hiç yormuyor. Suratımda saçma bir sırıtmayla izliyorum, soundtrack tercihlerine de hayran kalarak.. Şöyle bir düşünüyorum da, gerçekten, son zamanlarda kafamdaki tıkırtıları, göğsümdeki bulantıyı unutturan ve 25 dakika boyunca keyifli hissettiren 1-2 şeyden biri bu dizi. Ve özelikle o repliği;<br /><br />-Hey Earl!<br />-Hey Crab Man!Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4231400644425273453.post-50505833971365117342010-08-14T01:29:00.000+03:002010-08-14T02:01:32.610+03:00Çukurnot:Bu sabah resmi olarak Hacettepe Üniversitesi- İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi olduğum gerçeğini öğrendim ö'lü s'li y'li m'li bir siteden. "Sağol şekerim" dedim siteye, kapattım sonra. How I Met Your Mother 4. sezonu sıraladım gom player'a. Bir elimde Nesquik mısır gevreği, diğer elimde Dimes Çiftlik sütüyle her zamanki popo izli koltuğuma gömüldüm ve yerimden saatlerce kalkmadım. Hala da birşeyler kafama dank etmiş değil. Şu an gecenin 2'si, ve yanımda tirbuşonu takılı bir Kayra-Cumartesi var. Peynir ve üzümümü de kenara koydum. Sabahlayıp, o şişeyi bitirip, gece boyunca Mimi Hanımla yeni planlar yapıp, ayyaş manifestosu falan hazırlamayı düşünüyorum. Ne zaman kendime gelip, olan bitenin farkına varacağım? Cumartesi günü annem balkona hazırladığı kahvaltı için seslenip, abim başıma üşüşerek gıdıklayarak uyandırdığında ve (1 aydır ağzıma bile almamama rağmen cumartesi sabahı için istisna yapacağım) sabah kahvemden bir yudum aldığım zaman herşey dank edecek, böyle filmlerdeki gibi..<br /><br /><a href="http://rapidshare.com/files/412800945/03_-_4_Non_Blondes_-_What_s_Going_On.mp3">4 Non Blondes- What's Up</a><br /><br />Tüm gün kulağımda bu şarkı vardı, bilmiyorum daha önce paylaştım mı ama kesinlikle kendinden geçip kocaman, böyle 32 dişin olmasa bile 32 diş birden sırıtmana yol açan şarkıdır bu. Çok güzeldir yahu..Phaedrushttp://www.blogger.com/profile/07786304616780971592noreply@blogger.com7