Pages

26 Mayıs 2008 Pazartesi

I Wanna Be Your Dog

Bugün aklımda kadın-erkek ilişkileriyle ilgili birtakım sorular belirdi. Beş dakika sonra hepsini attım çöpe, düşünmek saçma geldi. Bu beş dakika içinde çıkan şeyleri paylaşmak istiyorum. Belki bir arkadaşımın henüz 2 ayı bile doldurmadığı sevgilisiyle liseden sonra evlenme hayalleri kurması kafamda sorular oluşmasını sağladı. Belki de tanıdığım kankalık derecesinde çok yakın kız ve erkeğin 2 gün önce çıkmaya başladığını duymam. Tabi karşı çıktığım yok. Bana garip gelen erkeğin başından beri kızı ayartmaya çalışması, kızınsa saf dostluk duygularıyla erkeğin yanında dolaşması. Ve bir akşam kızın kafası allak bullakken, sinirleri altüst olmuş bir durumdayken, "kanka"sının "gel sevgili olalım biz" gibisinden laflar ortaya atarak kızı oltaya düşürmesi. Kızın birkaç gün sonra yaptığı salaklığın farkına varması üzerine erkeğin "seni görmeden yapamam, bana küsme,yeniden kanka olalım o zamaaaan" şeklindeki ajitasyon tavırları. Çevremde bu kadar garip "ilişki" diye adlandırılan saçmalık bulunurken "umarım birgün aşık olursun Turşu ve birine %100 değer vermenin ne demek olduğunu anlarsın" şeklinde gelen yorumlar...

Hayatım boyunca ciddiye aldığım tek erkek-dişi duygusal bağı anasınıfında okul çıkışı dudağıma küçük bi öpücük konduran (ki eminim ailesiyle izlediği bir filmde görmüş olacak nasıl öpüldüğünü, sahnenin yarısında da annesi gözlerini kapamış) ve abim tarafından kovalanan sarışın veletti. Mümkünse böyle saf ve komik olsun. Vıcık değil. Ne demiş Mimi Wonka feat. S. Wonder; For me and you my part-time lover... Şimdilik böyle iyiyiz azizim, birilerine kul köpek olup ömür geçirmek henüz korkunç bir fikirken "part time lover" olmanın tadını çıkarmak lazım...

25 Mayıs 2008 Pazar

Bu nasıl bir ses, nasıl bir ortam, nasıl bir ahenktir?



Bu videoyu birkaç gün önce abi adlı şahsın bir arkadaşının evinde izledim. Ağız bir metre açık salya akıtarak bitirdik videoyu. Eve gelince de ilk işim mp4 e bu muhteşem kaydı aktarmak oldu. Buyrun burdan izleyin...

21 Mayıs 2008 Çarşamba

Çatı, Şarap, William Blake ve Can Yücel


Biliyorum Mimi evet takıntı yaptı. Ama güzel bir uyum olmadı mı ha? Bir de o bilinçaltımın beynimin baskılarına dayanamayıp uydurduğu güzel motifi de yanıma kondurduk mu daha güzel ne olabilir ki? Zaten başka işimiz mi var? Tam da şuanda üzerine şırıngayla kan fışkırtılmış "Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı" adlı bakteriyel kitabı okumanın zamanı. Üstelik ben Denizlideyken babamın açtığı kırmızı şarap da dolapta "gel babana" diye seslenirken... Yarın okulu kırma düşüncesi geçerken aklımdan nerden düştüm yine bu köhne mekana diye yoruyorum kafamı. O otobüse hiç atlamayacaktım. Birkaç günlük güzel bir tatilden sonra bulunduğun yere ayak uydurma -hayır hayır özür dilerim uydurmama- çabası içinde buldum kendimi. Her an gitmeye hazır. Hergün günaydın dediğim insanların suratına hissizce bakarak "zaten gidicem kalıcı değilim hıhı evet." imajı çizmek. Boşuna yormayalım kendimizi, hepimiz şuan üzerine kıçımızı koyduğumuz yere bağlıyız, gitmiyoruz biryere.

Gelip geçici insanlardan bahsettim mi? Sık sık görüştüğüm insanlardan kısa zaman sonra bıkma huyunun tetiklediği, beynimde yer etmeye başlamış bir düşünce. 2-3 ay görüş sonra tadı kaçmadan bırak. Hayır hayır bencilce değil, aksine fedakarlık gerektiren birşey bu. Bir insanla yarın gidecekmiş gibi yaşayabildiğin herşeyi yaşamak ve o insanın bir zaman sonra dönüp baktığında güzel bir anı olarak kalması. Asıl değerli olan belki de budur ama bizler hayatımıza giren herşeye ve herkese kalıcıymış, ölünceye kadar bizimle kalacakmış gözüyle baktığımız için neyin değerli neyin değersiz olduğunu henüz kavramamışızdır. Böyle söylenince bahsettiğim şey "gününü gün etmek" ya da "anda yaşamak" olarak düşünülebilir ama değil. Bu sadece anı biriktirmek. Derilerimiz buruşmaya başlayıp, ciğerlerimizde (sadece ak değil kara da) sorunlar çıkmaya başladığında şöyle fotoğraf albümünü karıştırıp "güzel şeyler yaşamışım vesselam" demek için tüm bunlar. Kalıcı insan zaten kalıcı olduğunu hissettirir böylece kimi kısa sürede hayatımızdan çıkarmamız, kime sıkıca sarılıp; kemiklerini kütürdetmemiz gerektiğini anlayabiliriz. Olaylara felsefi boyut kazandırmaya hiç gerek yok azizim, sadece sıkıntı sonucu bilinçaltının ürettiği puzzle benzeri fikirler bunlar. Belki değişir, bozulur, zamanla yenileri gelir; belki de uhuyla kartona yapıştırılır duvara asılır bir eser olarak.


Büyüyünce böyle bir evim olsun, çiçekleri sulama ihmalinden kurusun, penceresi tozlansın, demirleri paslansın,boyaları dökülsün ama ben hep o küçük balkondan aşağı sarkıp gelip geçenin kafasına çekirdek fırlatayım. Arkada da Amelie soundtrack çalsın güneşin batışını izleyeyim. Kız kuruları gelsin. Hepimiz şişman olduğumuz için o küçücük balkona sığamayalım ve kendimizi bir fransız kafesine atalım. Belki italyan usulü spagetti yapıyorlardır...