Pages

15 Nisan 2010 Perşembe

Merhabalar...


Baharın gelmesi ve kafamın %35 oranında rahatlamasıyla birlikte zaten suratına bakmadığım blogumun görüntüsünde bir değişiklik yapma kararı alıp o değişikliği yaptım. Eski düzenimi sevmediğimden değil ama açgözlülüğümden olabilir bu yenilenme. Asıl nedense şu aralar (aralığın genişliğini sen hesap et artık) klavye başına oturduğumda aklıma yazacak bir bokun gelmemesi. Durduk yere evini süpürüp porselenlerini parlatan ev kadınları gibi hissediyorum aynı. Uğraşacak birşeyler bulamayıp kendi kendime meşguliyetler yaratıyorum. Aslında yerine getirilmesi gereken birsürü iş var ama işime gelmediği için hepsine sırtımı dönüp görmezden de geliyor olabilirim. Daha durumun hangi boyutta olduğuna karar vermedim.

Eline kamerayı alıp sıkıcı sıkıcı şeyler çeken adamların filmlerini izliyorum zevk alarak. Birileri zevk alıyorsa sıkıcı şeyleri çekmek de bir anlam kazanır herhalde. Olay örgüsüne kimin ihtiyacı var ki zaten?

Oturup böyle şeyler hakkında gevezelik ettiğim için de kendimi çok sıkıcı bulduğum zamanlar olmuyor değil. Hani ben ben olmasam böyle cümleler kuran bir çokbilmişle muhabbet etmek ister miydim diye düşünüyorum zaman zaman. Yeterince objektif olamadığım için cevap vermiyorum.

Sonuçta amaç kafandakileri dökmek değil midir? Kafandaki şeyler belli bir düzende değilse nasıl toplayıp toparlanıp şık şık paragraflar döşeyebilirsin ki? Adama sorarlar, önceden nasıl yazıyordun hıyar? diye. Bakarsın şöyle birkaç saniye aval aval, sonra dersin, önceden böyle aval aval bakmıyordum. Aslında asıl sebebi bu değil de cümle pek afili oldu diye devam ettirdim, yoksa bir backspace'e bakar. Belki daha az kahve, daha az sigara, daha dingin bir kafadır gerekli olan. Bilemedim tam olarak, aklına birşey gelirse sen söylersin.

Komik birşey geldi aklıma. Bundan birkaç hafta önce sevgili kentimizin biricik üniversitesinde Samuel Beckett'ın Godot'yu Beklerken oyunu sahne aldı. Okuduktan sonra kafamda oluşan soru işaretlerine izlersem yanıt bulabilirim belki diye peşime birkaç tatlı insanı taktım, tıngır mıngır gittik. Son dönemdeki hal ve hareketlerimin bir nevi özetini gördüm Godot'yu bekleyen o iki (dört belki) salağı izlerken ahahaha.

-Offf çok sıkıldım, hadi gidelim.
-Hayır gidemeyiiiz.
-Neden?
-Godot'yu bekliyoruuuz.
-Heaaa...
.
.
.
-Ben gitmek istiyorum, yeter artık!
-Gidemeyiiiz
-Neden?
-Godot'yu bekliyoruuuz.
-Heaa...



Çukurnot1: Şu ilk sınavın bitmesine en çok sevinenin kanepem olduğunu düşünmekteyim. Tüm kitapları üzerinden kaldırıp bodruma attıktan sonra kanepede beliren derin çukursa pek enteresan oldu, odaya ayrı bir hava kattı.

Çukurnot2: Fotoğraf: Art Geeks