Pages

20 Eylül 2008 Cumartesi

In Der Palästra

Keşke demeyi sevmeyen insanlar için yeni bir kelime bulmak isterdim hep. Son zamanlarda yaptığım hareketlerden, söylediğim sözlerden pişmanlık duyduğumu farkedip vazgeçtim. Duyulan his kendini yeterince iyi ifade ediyor diye düşünüp kelimelere dökmeyi anlamsızlaştırdım. Telepati yeteneğimin olmadığını varsayarak kelimeleştirmeyi denedim, çok süslü oldu. Karşımda soran gözlerle bakan yüze tek kelime etmeden ayrıldım gerçekliğinden. Belki bir iki saniye bekledim karşısında, düşüncelerimi okuması umuduyla, onun da benden pek bir farkı olmadığı gerçeğini gözardı ederek...

Kim olduğunu bildiğimi düşündüğüm insanların kim olduğumu bilmelerini istedim. Ağzımdan dökülmelerine izin verdiğim anda pişman olduğum "kelimeler" yüzünden pek umut aramadım da. Bunu farkettiğimde ise asıl "ben"leri çıkardım ortaya. Farkettiğim en güzel şeydi bu "ben"ler. Beynimin içindeki çantadan hangisini seçtiysem o oldum yerine, zamanına göre. Bunu her insanın hayatı boyunca yaptığını farketmem ise farkettiğim en kötü şeydi. Bana özel birşeyler olmalıydı ama çevreme baktığımda herkes özeldi, olağanüstü ve garipti. Olabildiğim kadar normal olmaya çalıştım. Ortaya yeni bir "ben" çıktı bu sefer. Öğrendiğim şeyse insanların, bunların farkında olmamalarıydı. Dürüst olduğunu söyleyip karşısındakini ikiyüzlülükle suçlayanlardı. Karşılarına geçip "Sadece iki tane mi?" diye dalga geçmek istedim ama bana özel olmalıydı. İçimden kıkırdarken birilerinin daha içlerinden güldüğünü farkettim. Telepatiyi abartmaya gerek yoktu. Kimisiyle konuşmadan paylaştım birçok şeyi. Bir şarkıyı dinlerken, bir resme bakarken hissedilebilir şeylerdi. Ama insandık biz. Konuşmak, yazmak, gülmek zorundaydık. Cümlelerini tamamladığım insanların cümlelerimi tamamladıklarını gördüğümde, sanırım bu bile yeterli bir nedendi onları 80 yaşıma geldiğimde yanımda istemem için Mimi Wonka'nın nağmeleriyle. "Yüz yüze baktığımız kaç insana güveniyoruz ki?" diye sormuştu biri. Gün içinde küçük bir yer kaplayan küçük bir cümlenin bile bende bıraktığı etkiyi saatlerce anlatıp hafiflediğim, uzaklıkların, dünya içinde kapladıkları hacimlerin bir önemi olmadan birşeyleri paylaştığım ve yaşadığım insanlar bu soru için verebileceğim en güzel cevaptır sanırım. Tüm bu satırları bir çırpıda anlatan birkaç dakikalık şarkılarsa bu cevabımı destekleyen en güzel görgü tanıkları. Görgüden uzak insanlardık biz...

Lili
Take another walk out of your fake world.
Please put all the drugs out of your hand.
You'll see that you can breath without not back up.
Some much stuff you got to understand.
For every step in any walk, any town of any thought
I'll be your guide.
For every street of any scene, any place you've never been
I'll be your guide.
Lili
You know there's still a place for people like us.
The same blood runs in every hand.
You see it's not the wings that makes the angel
Just have to move the bats out of your head.
For every step in any walk, any town of any thought
I'll be your guide.
For every street of any scene, any place you've never been
I'll be your guide.
Lili
Easy as a kiss we'll find an answer.
Put all your fears back in the shade.
Don't become a ghost without no colour
'Cause you're the best paint life ever made.

Ama en kötüsü de beklentiydi. Zihnimde istediğim, hissettiğim gibi canlanmayan, anlatmak için ağızlarda sakız olmuş kelimeleri seçmemeye özenle dikkat ettiğim ama adını bir türlü koyamadığım "şeyler" düşündüm (Aşk, sevgi gibi şeylerden bahsetmiyorum, yazının akışına göre kafanda bunlar canlanabilir ama böyle konular değil). Bilinçsiz bir şekilde bunları benim gibi düşünmesini istediğim insanlardan "bilinçsiz beklentimin" karşılığını alamadım. Acınası bir durum değil inan. "Hayal kırıklığı" denildiği zaman genel olarak zihinlerde canlanan düşüncelerle; benim zihnimde, seninkinde, herhangi birinin zihninde canlananlar birbirini tutmak zorunda değil. Pişmanlık, ihtiyaç, ikiyüzlülük, güven, beklenti... "Kelimelerin yetmediği an" tabiri de böyle durumlar için değil midir? İşte tam böyle zamanlarda her insanın aslında birer koala olmasını isterdim. "Kelime" nin varlığını inkar edip düşüncelerimi olduğu gibi karşımdakine sunmak... Ama sonra "insan" olduğumuzu, bir insanın nasıl olduğunu hatırlayıp bundan da vazgeçtim.

Hep de kıskandım o doğaüstü güçleri olan, metafizikle ilgili insanları (Kıskançlık kelimesinin zihnimde uyandırdığı kalıba değinmeden). Neden bu kadar normal olduğumu sordum bugün yine. Sorduğum sorudan pişmanlık duymama sebep olan şizofrenik iç seslerim kimler olduğumu hatırlattı sonradan. Rahatladım. Kim değil, kimler olduğumu gözden geçirip içlerinden birini seçtim önümüzdeki uzun bir dönem için. Uzun kelimesinin zihninde yarattığı anlam ne kadar "uzun" olursa olsun, kendi zihnimdekini bile tahmin edemiyorum.

Evde yalnız kalmayı özlediğin anda çevrende onlarca insanın olduğunu bilmek... Yüksek sesle şarkı söyleme isteğine engel olamadığın bir an, birinin kapıyı açıp soran gözlerle bakmasına aldırmadan gülümseyerek devam etmek... Boş ve beyaz duvarlara çarparak fiziki acıyla dans etmek, kollarını serbest bırakıp ne kadar hafif olduğunu farketmek... Eline fırçayı aldığında aslında güzel resim yapabildiğini görmek... Bir William Blake okurken, romantizmin hergün görülen duvar yazılarından, sıralara kazınan basit cümlelerden, telefonlardan gönderilen kafiyeli aşk cümlelerinden ibaret olmadığını anlamak...

To see a world in a grain of sand,
And a heaven in a wild flower,
Hold infinity in the palm of your hand,
And eternity in an hour.


Küçük bir iyi geceler hediyesi; Sopor Aeternus- In Der Palästra

12 Eylül 2008 Cuma

Otobüs Gözlem Evinden Bildiriler Serisinin Pek Can Sıkıcı Devamı

İlkokuldan bu yana bize öğretilen otobüslerde yaşlılara her daim yer verilmelidir kalıbı "her yaşlı" için geçerli olmamalıdır diyorum ben. "Tonton nine, dedelerimizi oturtalım, huysuzlar ayakta kalsın" çözümü biliyorum çok acımasızca ama öyle durumlar oluyor ki "ulen ben yaşlanınca tuvalete bile arabayla gideceğim! Gençlerimizi yormayacağım heyt" deme noktasına geliyorum.

Sadece tontonlarına değil hepsine saygım var ama bazılarında merhamet yok. Gün boyunca pastalarla, böreklerle, envai çeşit yiyecek içeceklerle toplan dostlarınla, bol bol dedikodu yap kurtlarını dök... Biz de o sırada kurtlanmış beyinlerimize envai çeşit bilgi kırıntıları sokmaya çalışıp dökülelim, 20 kiloluk çantalarımızla kamburumuzu çıkarta çıkarta otobüslerin arkasından koşturalım. Sonunda huzur içinde eve doğru yol almayı umarken... Sen gel beni kendinden geçmiş, her an direksiyonu kırıp, freni basıp arabaya amuda kaldırma potansiyeline sahip şoförün insafına bırak. Oldu mu be teyzecim? Tamam sen de ayakta kalma, gel ben sıkışırım buraya, hiç olmadı ben kalkarım, sen de o güzel yüzünle, pek cici sesinle "Ver yavrum çantanı şuraya koyalım, ağırdır şimdi o, inerken alırsın" de, senin çantanı bile taşırım. Ama çantandan para çalmış bir tinerci çocukmuşum edasıyla süzme beni n'olur! Okullu çocuğum ben!

Bugün pek saftirikcan servis şoförümüz yine bizi almayı unutup okul çıkışı gelmedi. Biz de aynı yerin yolcuları birkaç insan kampüsün yanındaki duraktan otobüse binip çarşıda indik. Koştur koştur mahallemizin otobüsüne yetiştik 1.30 dakika arayla. Yerlerimizi aldık, bendeniz hemen çıkardım mp4ü, dibimdeki bayana rağmen uyuma girişimlerinde bulundum. Olmayınca gözlerimi açtım bari dışarıyı izleyeyim diyerekten... Gözlerimi açtığımda gördüğüm manzara hiç de iç açıcı değildi. Otobüs tıklım tıklım dolmaktaydı. İnsanlar pazar alışverişlerini yapmış, otobüse dadanıyorlardı. Sonumun nasıl olacağını biliyordum. Sabahtan beri çektiğim yorgunluğun üstüne bir de otobüs yolculuğunu ayakta geçirme vakti yakındı. Sonra otobüsün düşündüğüm kadar dolmadığını farkettim. Hemen hemen herkes bir yer bulmuştu. Bir amca hariç... Üstümüze üstümüze geliyordu, ben de nezaket gereği kalkmaya çalıştım sırtımdan asılan bilmem kaç kiloluk çantama rağmen. Arkamı döndüğümde zaten hemen arkamızda bir yerin boş olduğunu görünce tekrar yerime oturdum amca için de bir yer varmış diyerekten. Amcamız arkamıza geçti. Bir iki dakika söyleyeceklerini düşünmüş olmalı ki, ilk anda bir tepki gelmedi. Yoğun bir beyin fırtınasından sonra yanımdaki kızın omzunu dürtükleyip "Yaşlılar gününüz kutlu olsun kızım" bla bla demeye başlamış. Ben duymadım önce zira kulağımda kulaklık vardı. Benim duymadığımı farkeden amca ısrarla omzumu delip geçen parmağıyla dürtmeye devam etti! "Çantam o görevi yeterince yapıyor merak etmeyin" demek için arkamı döndüğümde gördüğüm surat ifadesi karşısında "susmalıyızzzz" diye çenemi uyardım. Amcacım yine aynı cümleyi farklı yorumlar getirerek önüme sundu. Ne diyeceğimi bilemedim çünkü jeton o an gerçekten düşmedi. Tercüme etsin diye yanımdaki kıza soran gözlerle baktım.

-Sağol de. Sağol de.

Dedi bana. Ben de bir bildiği vardır diye saf saf "Sağolun" dedim. Önüme döndüğüm anda amcamın amacını da kızın amacını da anlamış bulundum. Sinirimden müziğin sesini biraz daha açtım. Sonra ayakta bir dedemi daha gördüm. Kalkacaktım ama dedem önündeki boş koltuğa bile oturmaya isteksiz dururken ne diye kalkayım diye vazgeçtim.

Hayır amcacım! Ben oturmuş işim gücüm yokken seni bu bloga misafir ediyorsam, konu haline getiriyorsam sandığın kadar duyarsız değilimdir değil mi? Sen de gördün kalkmak üzere olduğumu ama boş koltuğu görünce vazgeçtiğimi. Niye önüne gelen her gence "duyarsız, kaygısız, yeni nesil genç" imajı takıyorsun ki? Hayır inkar etme amacını ikimiz de biliyoruz. Dost sohbetlerinin yeni nesil gençlerden yakınma bölümünde anlatacak bir anın olsun istiyorsun. Aramızda geçen olayları gerçek yüzüyle anlatsan "Ah bu gençler çok vefasızlar azizim çook" diyemeyecek kimse. Çok sıkıcı olacak hatıran ve yine kimse sana "Çok haklısın, bak neler görmüşsün..." demeyecek. Olaya renk katmak için de 1-2 saniye beyin fırtınası yaptın beni benden aldın... Yine de diyorum ki canın sağolsun Amca! Senin hikayen renkli olsun, kafandaki yeni nesil genç imajı çizilmesin, varsın olsun ben hayırsız olayım dost sohbetlerinde...

11 Eylül 2008 Perşembe

Video Style

Mimi Wonka 'nın mim'ini alıp oturdum bilgisayarın başına, kafa patlattım, hatırlamadığım tüm klipleri gözden geçirdim falan feşmekan.. Sonunda bir liste çıkardım ortaya. Aslında 25 videonun arasından ancak bunları seçebildim. Zira sevdiğim şarkıların klipleri de (şarkıların etkisinde kalaraktan) hep güzel gelmiştir. Çok çabuk klip beğenenlerdenim ben. Neyse çok fazla uzatmadan listemize geçelim ( Mtv Top 20 sunucusu mode : on) ;

Özellikle son zamanlarda dilimden düşürmediğim, tekrar playistime soktuğum nacizane şarkının pek keyifli klibidir. Sözleri bir çırpıda ezberlenir ve tüm gün söylenir. Klibi izledikten sonra aynı şekilde sokağa çıkıp, milleti arkama toplayıp şarkı söyleyerek gezinmeyi düşündüm ama sonum zabıtalarca kovalanan Free Hugs gençleri gibi olmasın istedim.
Sandi Thom- I Wish I Was A Punk Rocker With Flowers In My Hair

Placebo'nun klipleri her zaman sevilmiştir tarafımdan. Fakat bu klip daha anlamlı gelir bana. İzlerken tüylerimin diken diken olmasına sebeptir.
Placebo- Twenty Years

Bu şarkıda içinizde daha önceki yazılarımda bahsettiğim şu meşhur "Sevgi KeBelekleri" nin oluşması kaçınılmazdır. Klibin siyah beyazlığı, şarkının tatlılığı hiçbir şeye değişilmez.
Nouvelle Vague- Dance With Me

Bu; klipten değil de, sanırım daha çok şarkıdan kaynaklanan bir sempati. Ama yine de favorilerime girer.
Fools Garden- Lemon Tree

En sevdiğim punk gruplarından biri olmalarının yanısıra pek güzel de klip çeker bunlar. Klipteki kasiyer gibi yerimde duramıyorum izlerken. Çok eğlencelidir, pek zevklidir, izlemeye doyum olmaz.
Mindless Self Indulgence- Shut Me Up

The Nightmare Before Christmas hissi veren güzel mi güzel klip.
Emilie Simon- Flowers

Gorillaz her daim güzeldir. Klipleri her daim eğlencelidir. Sümük çıkaran küçük çocuk her daim sevimlidir.
Gorillaz- Dirty Harry

Dir En Grey klipleri şu ana kadar izlediğim japon filmlerinin veremediği hazzı bir iki klipte verebilen ender gruplardandır. Evet bol bol iğrençlik yapıyor olabilirler, mazoşist bir gitaristleri de olabilir ancak iş müziğe geldi mi pek de doyurucu olurlar. Mümkünse gerçek hayatta görmek istemem, hep kliplerde kalmalıdırlar (mübalağaya gel (abartı değil bakınız mübalağa)).
Dir En Grey- The Final , Obscure

Klip süresince hem güzelliğiyle hem sesiyle bizi bizden alan bayan. Önce mumya görünümü, ardından yüzündeki ilginç desenler, sonrasında tüm güzelliğiyle Kari Rueslatten...
Kari Rueslatten- Exile

Bu klibi ilk izlediğimde gözümden yaşlar aktığını farkedip şaşırmıştım. Björk 'ün ağlamaklı surat ifadesini görünce içim sızlamıştı. Klip o kadar yoğun, Björk 'ün mimikleri o kadar içten ki duygulanmamak mümkün değil.
Björk- Pagan Poetry

Fazla açıklamaya gerek duymamaktayım bilen bilir...
Tool- Schism , Sober , Parabola

Bu mim konusu pek eğlenceliymiş. Şimdi dönüp dolaştıralım bakalım Smoky Bonnie, SüperCem ve Leydi Ceyd 'e gitsin bu mim. Hatta gece rüyalarına girsin...

Sonradan Eklenen Not: BuzCevheri'nin hatırlatması üzerine hemen düzeltmek için mim konusunu takip ettim blogtan bloga. Mimi Wonka, Buz Cevheri derken mim kaynağının Ekubio 'ya ait olduğunu öğrenip buraya da iliştirmiş bulundum efenim...

10 Eylül 2008 Çarşamba

Geyiksel Hayaller Mekanı (her daim bekleriz)

The Bitch Is Dead: Alasse_isis , Smoky Bonnie: Smoky Bonnie

Smoky Bonnie:
Sokağa girerken çarpıştım biriyle kafamı kaldırdım, Peter.
Smoky Bonnie:
İkimiz de şok! Alice dedi direk xD
The Bitch Is Dead xD:
Brezilya pembiş dizisi style.
Smoky Bonnie:
Sonra işte aa süper rastlantı dedim
Smoky Bonnie:
Rastlantı denmez Alice hanım kader denir kader dedi.
Smoky Bonnie:
N'apıcaktın dedi. Kumpir yicem karnım aç da dedim. Aa tamam hadi al da oturalım sen ye sohbet edelim dedi.
Smoky Bonnie:
Oturduk biryere. Sonra dedim sen nerden geliyosun böyle?
Smoky Bonnie:
Ben kemanlara bakıyodum arkada dedi.
The Bitch Is Dead xD:
neax (şaşıran smile => Smoky Bonnie ve bendeniz de keman çalmaya çalışan insanlar olaraktan)
Smoky Bonnie:
Sen piyano çalmıyomuydun dedim
Smoky Bonnie:
Maymun iştahlıyımdır ben onu da çaldım dedi.
Smoky Bonnie:
Neyse işte ben yiyorum bi yandan sormak istiyorum ismini olmuyor.
Smoky Bonnie:
Sonra döndü "Yağmur" dedi.
Smoky Bonnie:
Ben "efendim?" dedim.
Smoky Bonnie:
İsmimi merak ediyosun "Yağmur" dedi.
The Bitch Is Dead xD:
Höh hı? efendim?
Smoky Bonnie:
Deniz ben de dedim.
Smoky Bonnie:
aaa süper su grubu dedi.
The Bitch Is Dead xD:
Ahahaa bu da benim gibi senin beynini okuyor lan!
Smoky Bonnie:
Sorma tırstım bi ara xD
The Bitch Is Dead xD:
Süpsüper kızım harbi feci tesadüflerle karşılaşmaktayız hobaley.
Smoky Bonnie:
Poşet vardı elinde "o ne?" dedim
Smoky Bonnie:
Plak var içinde deyip güldü
Smoky Bonnie:
Tahmin et dedi. Queen dedim. Evet dedi hatırlıyosun vs. Annesinden kalma varmış bir pikap, ordan dinliyormuş.
The Bitch Is Dead xD:
Ben de istiyorum hulen bunlardan bir tane.
The Bitch Is Dead xD:
Çocuktan yani*
Smoky Bonnie:
Sonra ben dedim geç oldu kalkayım. Kalktık işte.
... (Yazılması özel muhabbetler)
The Bitch Is Dead xD:
Bugün görüştünüz mü?
Smoky Bonnie:
Evet yine yolda karşılaştık. Yağmur yağdı bir de aşırı! Oturduk banka işte konuştuk baya. Annesi babası bunun ayrıymış ama küçüklüğünden beri. Annesini pek sevmezmiş. Babam çok iyidir dedi. O yüzden ailesiyle pek alakası yokmuş "kendi kendimi yetiştirdim sanırım" dedi güldü.
The Bitch Is Dead xD:
Hanuna çok ortak yönünüz var lan :mü
Smoky Bonnie:
Sonra bu defterini açtı bana çizimlerini gösterdi.
The Bitch Is Dead xD:
Yok artık!
Smoky Bonnie:
Derste sıkıntıdan Freddie çizmiş herif!
The Bitch Is Dead xD:
İnsan değildir bence bu. Kızım bence sen şizofreniye bağladın. Mimi Wonka ve benim katkılarımla. Bu Yağmur falan hayal ürünü. Sokakta kendi kendine öpüştün sonracııma bankta ıslandın böyle millet aa salağa bak falan diye geçti yanından.
The Bitch Is Dead xD:
Yok lan hayal bu çocuk.
Smoky Bonnie:
Arkadaşım gördü ama onu. O görmese ben de hayal ürünü derdim ama gördü.
The Bitch Is Dead xD:
Banane lan! (Karşısına böyle insanlar çıkmayan Turşu çirkef mode : on) Ya da bu psikopat bi sapık! Seni takip etmiş aylarca sonra kendisine bi karakter çizmiş onu oynuyor! Evet evet kesin.
The Bitch Is Dead xD:
Güzel çiziyor mu bari?
Smoky Bonnie:
Evet. Biraz daha gelişse beni geçer. Ondan korkuyorum zaten xD
Smoky Bonnie:
Bu "Bir ilişki kuramayız dimi?" dedi.
Smoky Bonnie:
Bilmiyorum bu kadar şey yaşadık basit olur ya dedim.
Smoky Bonnie:
Bu düşünemiyorum "kesin uyuşturucuya başlarız hayal aleminde kayboluruz" dedi
Smoky Bonnie:
Ben baktım böyle aha dedim Turşuuuu!
The Bitch Is Dead xD:
Yakasına yapışsaydın "Turşu çık lan güzelim çocuğun bedeninden!" diye xD
Smoky Bonnie:
Ay yapıcaktım bi ara da emin olamadım.
The Bitch Is Dead xD:
Nihaohaoa abi acaba hayal olan ben miyim? Neyim ben? Günlük hayatta transa geçip astral yolculuktur vesairedir... Ne iş? Naptılar lan beynimi mi klonladılar? Film senaryomu çalmış adi herif ucundan değiştirmiş ama.
Smoky Bonnie:
Ben dedim bi arkadaşıma çok benziyosun. Güldü bu da "aslında bizim gibi çok az insan var birbirinizi bulmanız çok güzel" dedi.
Smoky Bonnie:
Neyse işte kalktım "gidiyim ben" dedim. "Gene kadere mi kaldı işimiz?" dedi. Bende "Yarın yine burda buluşuruz" dedim güldüm.
The Bitch Is Dead xD:
Abi illa farklılık yaratalım diye de kafa patlatmayın lan!
Smoky Bonnie:
Tamam dedi işte sonra sarıldık vs. Döndük ters yönlere gidiyoruz.
Smoky Bonnie:
İçimden dedim "msn alsam mı?"
Smoky Bonnie:
Bu yürüyordu, arkasını döndü, "msn kullanmam" dedi.
The Bitch Is Dead xD:
Abimiz coşmuş direk düşünce okuma style xD
Smoky Bonnie:
Ben direk "Ulan Turşu yine enaaa!"
The Bitch Is Dead xD:
Ahahahaha abi olabilir mi acaba lan? Gerçekten yoğun isteğimiz üzerine benim ruhtan bi tane kopyalayıp senin dikkatini çeksin diye de "the kooks" kılığına sokmuş olabilermi bazı güçler???
The Bitch Is Dead xD:
Yoksa uykumda büyü mü yapıyorum lan hanuna kafayı tırlatırım bak ahahaha xD
Smoky Bonnie:
Ben de "Nasıl...?" dedim böyle cümleyi bitiremeden. "Ben de bilmiyorum gerçekten" dedi ve gitti.
The Bitch Is Dead xD:
Git Angel-a tarzı bişeyler izle lan. İnsan olmayabiler bu. Ciddiyim bak tüm gün aptal aptal teoriler uydururum ben!
Smoky Bonnie:
Öyle deme üzülürüm sonra xD
The Bitch Is Dead xD:
İngilizce ödevim var ne teorisiyle uğraşıcam!

6 Eylül 2008 Cumartesi

Asortik Doğumgünü Partisi'nin Hazin Sonu


* Hanımeller Asorti 'yi bilirsiniz okuyucu. Küçüklüğümüzün bisküvisi. En azından benim öyleydi. Ortası kırmızı ve siyah renkli bisküvileri çıkartırdık önce. Kenarlarından tavuk gibi tırtıklar, en sona ortası kalınca da bir güzel atardık ağzımıza. Ortası vişneli -ya da herneyse- olanlar genelde az konulduğu için asıl önemli olanlar onlardı. Paketin içini didik didik eder, içi çikolatalı, vişneli bisküvileri bitirir, paketi bi köşeye attırıverirdik. Çocuğuz ya; diğer bisküvilerin ortası aromalı özellikleri yoktu ve onlara karşı acımasız olmalıydık ki arkamızdan ağlasınlar. Şimdi de Nick Cave & Bad Seeds dinleyip Mimi Wonka 'nın dedikodularını dinliyorum. Yanımda da Hanımeller Asorti, ama artık aralarında ayrım yapmadan hepsini yiyorum. Tabii ortası siyahlı kırmızılı olanları sona bırakmak lazım. Bir de Eti- Negro lar vardır ama onlar ayrı bir konudur, Hanımeller'in yanına gitmezlerdir...

* Nick Cave 'in The Birthday Party 'sini bilen vardır bilmeyen vardır. Nick Cave'in en sevdiğim dönemidir. 1976- 1983 arasında kısa bir dönem de olsa benim için çok şey ifade eder. Zira Cave'in tüm çılgınlığını, enerjisini, serseriliğini, nefretini döktüğü, ardından tedavi görüp The Godfather havasına büründüğü grup. 2007'de çıkış yapmış en başarılı gruptur dediğim The Horrors 'ı sevmemin en önemli nedeni de The Birthday Party 'nin günümüz versiyonu olmasıdır. Taklit değiller, bir dönemi tekrar yaşatıyorlar ve bunu çok başarılı bir şekilde gerçekleştiriyorlar.

* Nedense insanlarımız sadece zorunlu oldukları zaman "iyi insan" oluyorlar. Ya da iyi insan maskesi takıyorlar. Çok ciddi konulara değinip Nick Cave 'li Hanımeller'li muhabbeti sonlandırmak istemezdim ama hergün öyle garip olaylar oluyor ki yazmazsak olmaz. Malumunuz Ramazan ayı geldi. İnsanların bir kısmı oruç tutuyor, bir kısmı tutmuyor, tercihe göre değişiyor (Konunun nereye geleceğini bu cümlede anladığınızı düşünüyorum). Son birkaç haftadır televizyon başına oturup haber bakmışlığım yok ya da gazete alıp okumuşluğum. Milletten duyuyorum herşeyi. Bak Mimi Wonka normal bunlar diyorsun şimdi ama beni çok rahatsız etti. İçki satıyor diye gece bakkal basmalar, uçakta içki istedi diye adam dövmeler, sigara içiyor diye "vay efendim sen nasıl oruç tutmazsın da sigara içersin!" diye kavga çıkarmalar vs... Azıtmış insanlarımız, haberimiz yok. Arkadaşım ne yaptın sen? Dinle arası haşır neşir olan bir insan değilimdir. "Bir dinim olsa Budizm olurdu, kaç savaş çıkmış Nirvana'ya ulaşmak için?" diyen insanlardanımdır. Din-İnsan-Tanrı ilişkisine pek girmek istemiyorum, sonra konu uzuyor sıkılıyorum. Ama islam dini tüm toplumsal karışıklıkları, savaşları, çarpıtılmış ayetleri bir kenara bıraktığın zaman Budizm gibi görünür bana. Oturup Mevlana- Mesnevi okuyan, bundan ilham alan, Mevlana hayranı materyalist insan tanıyorum. Sorunlu bir çelişki diyebilirsin ama güzel, ironik birşey.

Sen gel inandığını savunduğun şeyi bir güzel yerlebir et. İnsanların herşeyi başka taraflarından anlayıp, anladıklarını çıkarlarına göre şekillendirip ortaya çıkardıkları "bilgileri" başkalarına empoze ettikleri bir toplumda tabiki bunlar çok normal demek istiyor insan. Ama birşeylere kayıtsız kalmak, görmemezlikten gelmek o işin en zor tarafı. Sustuğun zaman, birşeyler söylemediğin zaman daha çok tepene çıkıyorlar, herşeyden bezdiriyorlar, kurtulamayacağını düşündüğün biryere gönderiyorlar kendi beyninin içinde. Sonra sömürülmenin verdiği karışıklıkla kendini tanıyamaz hale geliyorsun. Bunu çok yakından tanıdığım bir insanda gördüm, hala da görmeye devam ediyorum. Konuşup beynindekileri boşalttığın zamansa durum diğer seçenekten daha iyi bir dereceye varmıyor. Asıl soru şu; sana bu ahlaksız ahlaklarını kendi isteğinle mi aşılayacaklar yoksa zorla mı?

Çukurnot: Benim empozem sizinkini döver SüperCem Bey!