27 Şubat 2008 Çarşamba
Huzursuzluk
Yazı yazmak istemiyorum. Peki şuan niye yazıyorum? Beynime oksijenin ilk gitmeye başladığı günden beri yapmak istemediğim ama yaptığım şeylere o kadar alıştım ki artık gayet doğal geliyor. İnsan; insan olduktan sonra "ben" diye bir kavramın varlığını unutuyor. "Biz" egemenliği altına giriyor. Hatta "siz". Biz'in içinde kendisi de var. Oysa bir kişi yaşıyorsa kendisi için değil başkaları için yaşıyordur. Şöyle bir gözümü kapatıyorum ve kendim için yaptığım en son şeyi hatırlamaya çalışıyorum, olmuyor. Aynı annemin "en son ne zaman birinden özür diledin?" sorusu karşısında suratıma baktığı gibi boş bakıyorum. Diksiyon kursunda hocanın "hayatınız boyunca tam olarak kendinize ait hissettiğiniz, en mutlu üç anınızı kafanızda canlandırın." dediği zaman hocaya baktığım gibi boş... Ben de hocanın verdiği zaman diliminde en iyi yaptığım şeye, hayal kurmaya başlıyorum. Belki de kendim için yaptığım en güzel şey budur. Hayal kurmayı olağanlaştırmak. Günlük hayatın bir parçasıymış gibi. Serviste, okulda, evde, tuvalette, yemekte, uyurken... Hiçbirşey yapmak istemediğim zamanlarda aklıma gelen tek şey. Hiçbirşey yapmak istemediğimi sanırken yanılmama neden olan şey... "Hayal etmekten başka elimizde hiçbirşey yok" diyen bir arkadaşım geliyor aklıma. Sonra "Finding Neverland" filminde Johnny Depp'in boş dünyanın boş insanlarının boş sözlerini geride bırakıp, odasının kapısını aralayıp hayal dünyasına süzüldüğü sahne geliyor gözümün önüne. Çok benzetiyorum kendime. Belki boş değildir, insanın kendisi için yapacağı şeylerle doludur dünya. Ama ben kendimi o hayal dünyasına kapatıp, kapının anahtarını diş perisine sattığım için bunları farkedemiyorumdur. Ama bu durumdaki bir insan, bütün bunları farketmiş bir insan bunu tek başına aşabilir mi? İnsan başka birine ihtiyaç duymaz mı bu konuda? Ama "o biri nerde" bir dilemma ise birşeyleri farketmişsin farketmemişsin ne önemi var? Hayal dünyandaki Peter Pan'la mutlu mesut yaşamak daha net ve huzurlu değil mi?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 baloncuk:
:( kendi dünyasında yaşayan yalnızlığa aşık kadınlar olmaktan kurtulamayacağız hiç. Peter Pan için kavga bile etmiyoruz ve bu sağlıklı bir şey değil sanırım. Aklıma bir şarkı geldi;
Her skin is like velvet
Her face cut from stone
Her eyes when she's smiling
Will never reach home
But hear how she sings
Her touch would be tender
Her lips would be warm
But when we're together
I'm always alone
But hear how she sings
But hear how she sings
Hear how she sings
Her skin is like velvet
So I went to her home
Her place like a palace
With things you can't own
Her skin is like velvet
And hear how she sings
Hear how she sings...
[Peter Pan için seninle kavga ettiğimi düşünemiyorum willyninki=p]
En iyisi hayal kurmak dediğin gibi,kendi kurallarınla ve senin haklılıklarından oluşan bir dünyada yaşamak gerçeklerle yaşamaktan hem daha kolay hem de daha eğlenceli..
Yorum Gönder