Pages

30 Temmuz 2009 Perşembe


"-Hayattaki en büyük amacınız nedir?
-Ölümsüzleşmek... Sonra da ölmek."

demiş Sayın Godard, Bay Melville aracılığıyla. Son 1-2 aydır Godard 'a bir saygı yazısı yazıp yazmamak konusunda tereddüt içindeydim. Sonradan vazgeçtim. Üstad diye bellediğin bir sanatçıya olan saygını dile getirmek istiyorsan şöyle iddialı, az ve öz bir giriş cümlesi (ya da kapanış cümlesi ya da tek bir cümle) sarfetmek her zaman iyiydi çünkü. Öyle ya, üstad dediğim o insan bile üstad diye bellediği o insan için bir cümle söylemiştir, tarihe kazınmıştır.

"The cinema is Nicholas Ray."
-Jean-Luc Godard

2-3 hafta önce Travis 'in yazdığı À Bout De Souffle yazısını okuyunca uzun zamandır dinlemediğim bir grup aklıma geldi (cümlede geçen uzun zaman tamlaması yaklaşık 1-2 haftaya tekabül etmekte (evet tekabül etmek karizmatik bir eylem olmakla birlikte konunun akışı gereği ortama vintage bir hava da katıyor (hem tekabül diyerek aklını alır hem de vintage diyerek tuz biber eker, birbirinin içine açılan parantezlerle başladığın yeri unuttururum))). Nouvelle Vague, son albümleriyle en sonunda favori gruplarım arasına girmeyi başarmış pek güzel bir bossa-nova cover grubudur. Kulağımızın hep aşina olduğu o eski parçalara yaptıkları harika coverlar değil tabiki grubu gözümde bu kadar özel yapan. Vokal listesinin Camille 'den Melanie Pain 'e, Phoebe Killdeer 'a, Sophie Delila 'ya kadar uzaması ve bu vokallerin parçaları, orjinallerini daha önce hiç dinlemeden yorumlamaları sonucu ortaya daha özgün şeylerin çıkması da değil (ben bu durumu pek inandırıcı bulmam ama yine de güzel bir fikir olduğu konusunda hemfikirim). Kurucular Marc Collin ve Olivier Libaux 'ın yaptıkları işlerin buram buram Godard kokması asıl heyecan verici olay. Grubun isminin Nouvelle Vague olması ve ilk albümün de aynı adı taşıması bu kanıya varmak için yetersizdir belki. Ancak ikinci albümün adının Bande À Part olması ve Dance With Me parçasına klip olarak Bande à part 'taki pek uzun dans sahnesini seçmeleri (bardağı taşıran son damladır!) N.V. 'nin en sevdiğim gruplar arasına girmesindeki en büyük nedendir. Son albümde Depeche Mode, Talking Heads, Sex Pistols, Echo & The Bunnymen coverlarından ziyade bir Soft Cell- Say Hello, Wave Goodbye yorumu vardır ki, haftalarca winamp listemden, mp4ten, dilimden düşmemiştir. "Marc, Olivier, bir dahaki albümün ismini Vivre Sa Vie istiyorum, ayağınızı denk alın'" içerikli tehdit mailleri gönderme planlarım şimdilik rafa kaldırıldı tarafımdan. Patti Smith teyzemi de oyuncu listesinde gördüğümüz Socialisme 'yi izledikten sonra düşünürüm birşeyler.

Nouvelle Vague- Say Hello, Wave Goodbye


Ve konu değiştiriyorum...

İnsanın çocukluğundan hortlayan anıların birbir yüzüne vurulması gerçekten şok edici birşey. Çünkü çocukken nasılsanız hala öyle olduğunuzu farkediyorsunuz. "Birkaç kitap, birkaç film, biraz müzik" kadar değişmişsiniz ancak, öz yine aynı. Cücüklük dönemlerim memur anne-baba tayinleri vs yüzünden Rize'de geçti. Çalışan ebeveyn durumu klasiği olarak abim de ben de Rizeli bir çiftin elinde büyüdük sayılır. Şuan ikimiz de tam anlamıyla "eşşek kadar" insanlar olmuşsak da, şehir değişimlerine rağmen bakıcılarımızla bağlantıyı koparmadık ailecek. Son görüşmemizin üstünden 5 yıl geçtiği için 2 gün önce atladılar otobüse 23 saatlik otobüs yolculuğundan sonra geldiler yanımıza. Haliyle kahvaltıda, öğle çayında, akşam yemeklerinde konuşulan genel konu çocukluk anılarımız. Hiç hatırlamadığım, duyunca "olur da birgün zaman makinesi falan icat edersem, yapacağım ilk iş "Velet Alasse"yi alnından öpmek olacaktır" diye düşündüğüm şeyler anlattılar. Bakıcı komşuya kadar gittiğinde küçük veletlerin zorla bezlerini değiştirme girişimlerim (direnmelerine fırsat kalmadan halı batıyormuş zaten ota boka), kapıyı çalan bakıcıma "çatladın mı, bekle 5 dakka şu dizi bitsin öyle açayım" çığırmalarım, evdeki 3-5 çocuğun kepazeliklerine dayanamayan bakıcımın bayılması üzerine başına toplanan veletlere "numara yapıyo o, inanmayın, aynısını geçen hafta da yaptı ki" uyarılarım... Şu zaman makinesini bir an önce icat etmek lazım diyorum ben, kahramanımsın Cücük Turşu!

4 baloncuk:

(Süper)Cem dedi ki...

bir bodozcu olarak (müzik anlamında) arada bir farklı kulvarlarda yol almayı seviyorum ve buna yardımcı olduğu için bloğunu da seviyorum!

Travis dedi ki...

bu Travis ben oluyorum zannımca ( zannı da geçtim eminim galiba ( hem emin hem de galiba aynı ibarede nasıl bulunur anlamam (ibara ne demek bilmeyenler biraz arabi lugatı bilmeli ( hem bak ben de bu kadar parantez açabiliyorum ( sana özendiğim düşünülmesin ama ( seni de geçtim sanırım ( bu arada amacım tabii ki sidik yarışı yapmak değildi)))))) diyecem ama garip olacak(tüm parantezi kapamadan bi yargıda daha bulunmam da cabası)).
ben ne diyecektimlan?
neyse..
hadi kalın sağlıcakla..

Phaedrus dedi ki...

süpercem: cem bey ne demek, teşekkür ettim hem..

travis: evet efendim o travis sizsiniz :D

mimi wonka dedi ki...

Ben gidiyoum ya, beni tutan hiç birşey kalmadı buralarda (allahım drama filmi çeksem ergenlik buhranı diyerek teen awards alırım sadece, beni yanına al yareppim harbi bak!), yanıma film depolamam lazım. Planım sabah akşam Casablanca izlemek. Yardım edin lütfen:(

Küçük Turşu'nun maceralarını daha çok anlatman lazım ayrıca, okurken gülümsüyorum çok hoşuma gidiyor seni öyle düşünmek:)