Pages

3 Temmuz 2009 Cuma

Birleştirildiğinde bir kitap haline gelme potansiyeline sahip "Şimdi Kaydet" 'ilen taslaklarım "yayınla artık ulaan!" şeklinde bağırırmışçasına gözüme gözüme batarken, bendeniz evdeki tadilat sonrası tiner kokularıyla kendimden geçmiş bir vaziyette Janis Joplin albümleri indirip, Krzysztof Kieslowski (sıkıyorsa telaffuz et) filmleri indiriyordum.

Bir insanın evinde 20 küsür gün boyunca ustalar, çıraklar dolaşabilir mi? sorusunun cevabını bilmeyi geçtik, yaşıyoruz adeta. Bu da yetmezmiş gibi bilgisayarı formata götürmeden önce 6-7 gblık bir müzik klasörünü flash disk in içine doldurma gibi bir halt yedim, flash disk bozuldu. Garantiye gönderdik ama geri geldiğinde içinde Beirut, Yann Tiersen, Janis Joplin, Skid Row, Nick Cave vs. diskografileri olmayacak. Acı gerçeği bir bardak suyla sindirip aklıma gelen kayıpları telafi etme girişimlerine başladım. Tüm bunların üstüne şu layout'umun bozuk, garip görüntüsüne sinirlenip, 20 gündür kokladığım tinerin de etkisiyle çoğu taslağı sildim. Bazılarını kırptım, koydum aşağıya biryerlere. Ne alaka yahu diye sorabilirsin, ki aslında hiçbir alakası yok gerçekten de. Okuduğumda hoşuma gitmedikleri için sildim o taslakları. En son entry nin 16 haziranda girilmiş olmasının nedeni de budur. Akşama kadar dizi izleyip, kitap okuyup, sabaha kadar da film izleyince haliyle adam akıllı yazacak birşeyi olmuyor insanın. Ama seni temin ederim blogger, harika filmler izledim, taslak halinde kaydediyorum kritiklerini (yok silmem artık, tiner falan kalmadı), bir bir tavsiye edeceğim yakın gelecekte!

*

Temiz hava soluma isteği evde geçirdiğim her gün daha fazla artmakta. Dağ esintisi gibi beklentilerim yok tabi ki ama 2 günde bir yarım saat- bir saatlik yürüyüşler yapmak güzel bir fikir gibi görünüyor. Evin dibindeki parkın çevresini insanlar koşsunlar diye düzenlemişler, yapmışlar birşeyler. Kendi kuyruğunu kovalayan köpek misali dönüp duruyorsun, hoş bir görüntü.. Ama yürüyüş yapmak için ya sabahın erken saatlerinde ya da akşamları çıkmalı insan. Her sabah kurmama ve her sabah bangır bangır ötmesine rağmen çalar saatin sesini duymamazlıktan gelme gibi bir adetim var. Güneşin bol bol terlettiği vakitlerde uyanınca haliyle yürüyüşe çıkma fikri pek cazip değil. Akşamlarıysa insanın üşengeç kıçı kalkmaya pek yeltenmiyor. "Zaten akşam olmuş, otur film izle" mantığı her daim. İki durum arasında en makulu akşam yürüyüşleri gibi görünüyor yine de, deneyip görmek lazım.

*

Geçenlerde Kafka'nın bir insana hamamböcekli kabuslardan başka neler katabileceğini kendi gözlerimle gördüm, yaşadım. Isparta denilen gereğinden fazla mütevazı şehirde aradığım kitapları bulmak gülünç ve acınası bir girişim olduğundan belli zamanlarda bir kitap listesi oluşturup, şehir dışına çıkıp listeyi DnR lardan temin etme gibi bir aktivitem var. Geçen haftasonu Antalya bilmem kaç m Migros Dnr'da kitapları toplayıp, görevliye teslim edip, 1-2 saat sonra alacağımı söyledim. Babam kredi kartı eşliğiyle seminerinden dönene kadar oturup, kahve içebileceğim bir yer ararken Starbucks görüp daldım içeri. Ne içeceğime karar verirken, siparişimi bekleyen Starbucks elemanıyla muhabbet etmeye başladık. Önce şehirlerarası kitap alışverişimden, sonra aldığım Kafka ve Krakauer lerden etkilendiğini belirterek kahvemi hazırladı. Çabuk biten ilk fincanın ardından gelen beleş irish cream Kafka 'nın umrunda olmazdı belki ama damağım halinden memnundu...

1 baloncuk:

(Süper)Cem dedi ki...

mp3 arşivi gidişleri çok hüzünlendiriyor beni.. gerçekten çok üzülüyorum..