Pages

7 Ağustos 2008 Perşembe

Gönüllü Pickle : Asker Krizi

Birkaç günlük Denizli tatili yapayım dedim, abimin yanına ışınlandım (İnsan turşu olmaya görsün ışınlanıyor da işte!). Otobüste pencere kenarını kapmasının yanı sıra yanımda hapşurup, sümüğünü üstüme üstüme gönderen hatun mu desem, diğer yanımda zırlayıp kafamı ütüleyen bebek mi desem, yoksa önümde oturan ve yol boyunca büyük bir torbaya domatesli,biberli kusup duran, bir de yetmezmiş gibi torbayı muavin gelene kadar gözümün önünde önünde bekleten yaşlı teyze mi desem??? Keşke ışınlansaydım yani!

Hiç değilse geçirdiğim 3 gün (neden üç gün olduğu da ayrı bi tartışma konusudur) buna değdi diyorum. Ormanda gitar çalıp şarkı söylemece, Batman: The Last Knight izlemece, gezip tozmaca vs derken günlerden Salı, saatler 12.30'u gösteriyor. Pickle ve abisi de zıbarıyor. Telefon çalar, arayan babalarıdır.

-İstanbuldan amcanız geldi bakın, hadi binin otobüse atlayın gelin buraya!

(Yeni uyanmış Turşu "acaba kabus mu görüyorum lan" diye telefonu abisine fırlatır.)

-Baba nasıl yani ya?... Nasıl bilet bulucaz nasıl gelelim?... Tamam baba akşama doğru bir otobüs bulmaya çalışırız.

Telefon kapandıktan sonra iki kardeşçe geçirilen ufak sinir krizi. En çok da ben sinirlendim okuyucu! Hayır zaten tüm yaz, bikaç günlük şehir dışı planlarının hayalini kurdum yapılır mı bu bana? Neyse dedik tamam amca kuzen mod uzun zamandır görmüyoruz vs dedik... 24 saat bile kalmadılar. Biz akşam 11de geldik eve. Azcık oturduk sohbet ettik. Ertesi gün sabah yola koyuldu bunlar! Anne ve babamızın amacı kuzen, yenge, hala muhabbeti değilmiş, tamamen "çocuklar buraya gelsinler, dibimizde olsunlar, orada parayı savurup durmasınlar" düşüncesiymiş... İçimden nasıl küfretmişim sen düşün! Sonuç olarak burda kös kös oturuyorum bilgisayar başındayım ve muhtemelen birazdan abim gelip modemi çarpacak, bana da yapacak birşey kalmayacak. O yüzden fazla uzatmadan o gizemli gün neler oldu bir özetini geçelim...

Nerde kalmıştık? Evet telefon numaraları verildi yarın yine aynı saatte orada olmak için sözleşildi. Maalesef sevgili kuzen gelemedi. Ben de gitmeyecektim ama evde canım sıkıldı, kuzeni ekip gittim. Bay öğrenciyle buluştuk, bir yere oturduk, sohbet ettik. Bay öğrenci sinema ve televizyon okuyormuş İstanbul'da. Diğer elemanların da kimisi İstanbullu kimisi Denizlili vs.imiş. Bunlar böyle dolaşıyorlarmış, bir yandan da satıyorlarmış işte şu gazeteleri. Burdan Marmaris'e geçeceklermiş (Dolaşmak için Isparta'yı mı buldun garip insan?). Bay öğrenci bir aralar Komedi Dükkanı'nın rejisinde neyn çalışmış vs. Biraz film muhabbetinden sonra gazeteleri dağıtmaya başlayalım dedik. Diğer elemanlar da gelmeye başladı. Sonra Turşu çevresine bir baktı, bir baktı, bir baktı ki ne görsün? Bugün askerlerin izin günüymüş- müş... Birsürü yeşilli yeşilli esmer herif pis pis bakıyor bana. Gazeteye değil de onu taşıyan varlığı merak etmekteler...

Fazla bulaşmak istemedim, şansımı yaşlı amca teyzelerde deneyeyim dedim. Onlar da daha beni dinlemeden elimdeki gazeteleri görüp kovdular beni! Ya da kendileri kaçtılar...

"Afedersiniz birşey sorabilir miyim? Engelli arkadaşlarımız için gazete satıyoruz, ufak bir yardımınız olursa...." vs vs vs olarak cover lanmış süslü cümlelerimle yanaşıyorum ama kimse yanaşmıyor. Bay öğrencini yanına gittim "E kimse almıyor" dedim.

-Askerlere sor. Onlar kesin alır!

Gazeteleri kafasında parçalamak isterdim ama başladığım işi bari birkaç milyonla kapatayım dedim yeşillilere doğru yürümeye başladım. "Afedersiniz, bir soru sorabilir miyim?" diye yaklaştığım her asker sanki onlardan "Ay kedim ağaçta kaldı da o güçlü kaslı vücudunuz sayesinde kedimi kurtarabilir misiniz?" diye ricada bulunacakmışım gibi dikkatli süzüyorlar. Gazete dediğimdeyse gözlerinin kıvılcımları sönüyor. Ama bir umut, kesiyor yine. Bazılarındansa çok acayip tepkiler geldi, hani kaba etimle gülmeden edemedim..

-İsmini söylersen alırım ben de bu gazeteyi.

-Kes!
...

-Tamam aldık gazeteyi peki arkadaşla bir fotoğraf çekilsek olmaz mı? Hani askeriz biz, hatıra falan...

-Kes ulen!
...

-Ben gazeteyi almasam sadece parayı versem?

-E öyle olsun bakalım...

Ki çoğu da öyle yaptı, Gazeteler elimde birikti kaldı, ama maşallah ceplerim para doldu. Karşılığında birşey istemesinler diye de hemen ortamdan sıyrıldım. Bir kişi daha fotoğraf çekilmek isteyince "Yok kardeşim ı-ıh alma gazeteyi de istemiyorum" diye kükredim. Adam daha ne olduğunu anlamadan Bay öğrencinin yanına döndüm ve "Bana telefon geldi bu akşam şehir dışına gidiyordum, erkene almışlar, evden çağırıyorlar beni" dedim. Cebimdeki paraları boşalttım. Dağıtılmamış gazete tomarını iade ettim. Diğer elemanlarla azcık muhabbet edip ortamdan ışınlandım. Eve gelip kendimi yatağın üstüne de atınca içimden de geçmedi değil haa!

-Yok kardeşim o kadarcık gazeteye 3 ytl çok fazla. Neler alırdım ben o paraya...

Yani günün anlam çıkarılması gereken bir tarafı yoktu. Yine o gönüllülerden görürsem yolumu değiştiririm ben. Yakalarlarsa da bir asker faciası daha yaşamadan üstün yalan söyleme kabiliyetimizi konuştururuz artık.

4 baloncuk:

mimi wonka dedi ki...

En azından küçücükte olsa gidip kamp ateş müzik eğlendin biraz lan! Bi de gecenin bir yarısı telefonla aramayı biliyon, zaten o huyuna ayrı bir hayranılığım var =)

Gazete işine hiç bişi demiyorum oh olmuş nihohahaha xD

Phaedrus dedi ki...

evet sana şarkı dinletcektim de müziği kestiler o karanlık ormanda öcü muhabbeti yaptılar. asıl o zaman aramak lazımdı seni xD

(Süper)Cem dedi ki...

Efendim askerliğini yapmış biri olaraktan kesinlikle söyleyebilirim ki, çarşı iznine çıkmış asker kadar iğrenç birşey yoktur. Bizzat ben bile öyle hissediyordum kendimi. Hayır üzerinde bir Death tişörtü olsa bile iğrenç bir yaratıksın. Yabanisin, yabancısın, uzaksın. Çevrende senin asker olduğunu hisseden herkes hissettiriyor bunu sana. Saçların kısa ve ense traşın cillop gibi. Vay asker vay! Hemen uzaklaşın yanından bir menfaatiniz yoksa.

Nitekim bu sıfatı hakedenler var. Yukarıda yaptığım üstü kapalı eleştirinin gerçekten asker insanına böyle bakılmasını sağlayan askerler var. Ancak toplu katliama kurban gidenlerde var eheh.

Hayattan zevk almasını bilen İstanbul'lu tipler olarak Bodrum kalesinin dibinde bira içerek geçirirdik biz çarşı izinlerimizi, hey gidi günler hey.

Phaedrus dedi ki...

ya "insan" gibi davranan askerler de var cidden. gazetecinin önünde bir derginin o ayki sayısında Led Zeppelin haberlerine bakarken bi tanesi gelmişti çok da iyi muhabbet etmiştik. bir menfaati de yoktu herifin 2 dakika konuştuktan sonra "size iyi günler" deyip gitti. hani yok değil. ama kurunun yanında yaş da hesabı Cem Bey maalesef