Pages

18 Ağustos 2009 Salı

The Piano Has Been Drinking, Not Me...

(Shot 1)

Uzun süre evden dışarı çıkmayınca insan sosyal hayatın nasıl birşey olduğunu unutuyor, ayak uyduramıyor o alana, sudan çıkmış balık misali bakınıyor çevreye. Her daim içinde bulunduğum durum olduğu için sudan çıkmış balık grubuna dahil etmiyorum kendimi. Ama eve dönüş yolunda "yok yahu ev gibisi yok, kahve güzel, mekan güzel, koltuklar rahat, müzik seçimi süper falan, çekiyorsun şortu tişörtü kuruluyorsun bulduğun en rahat yere, tanıdık mekan, atraksiyona mahal yok, devam.." yorumları yapmak da ayrı bir zevktir ("İnsanlara ayak uyduramadığın gerçeğini gizlemek için güzel bir bahanedir ki bu" tepkilerini görmezden duymazdan gelmek işimin bir parçası).

(Shot 2)

Evet görüldüğü üzere ben bugün evden çıktım ve sohbet etmekten hoşnut kaldığım bir arkadaşımla buluştum. Kahvenin iğrenç tadına, fiyatına, ortamdaki müziğe küfrettim. İnsanlar cıvıl cıvıllar onu farkettim. Ben de cıvıl cıvıl oluyorum birçok zaman ama bugün değildim, kahvenin tadı iğrençti, çok küfrettim. Ayrıca kafam pek bulanıktı, öyle ki, 18 aşısını yaptırıp babasının motoruyla şuan Hindistan'da olması gereken arkadaşımı önümüzden pembe saçlı sevgilisiyle geçerken gördüğümde "emin miyim lan?" düşüncesiyle gerçekten önümüzden geçip geçmedikleri konusunda yanımdaki arkadaşın onayını alma ihtiyacı duydum. İlginçtir ki kendisiyle vedalaşmıştık bir daha ne zaman görüşürüz kim bilir diye.

(Shot 3)

Evde kalsam daha verimli zaman geçirirdim (verimli zaman anlayışımı bu platformda tartışmayalım lütfen Pier, ki evet, malum İzmirli grupların feysbuk sayfalarına dadanmak, ben bu şarkıyı üst üste en fazla kaç kere dinlerim? sorusuna cevap aramak, "Louis Garrel 'la bir Godard filminde oynasak" fikri üzerine les chansons d'amour soundtrack eşliğinde kafa yormak, evet yeterince verimli geçerdi zamanım, hiç değilse kahvemi kendim yapıyorum ve güzel oluyor.) dediğim bir günün ardından Tom Waits dinleyip karpuzlu votkayı koklamak bulanık kafama ferahlık getirdi, cıvıl cıvıl insanlardan oldum an itibariyle.

(Shot 4)

Tom Waits demişken...




" I never told the truth, so i can never tell a lie" demiştir bu adam bir şarkısında da, dinlemesi, eşlik etmesi pek zevklidir. Son haftalarda aklımdaki ve kalbimdeki yerinde bazı değişiklikler yapmış, Coffee And Cigarettes' ın tiryaki elemanı olmayı bırakıp lastfm profilimin en çok dinlenen sanatçısı olmuştur. Bu noktadan sonra Gary Graff'a bırakırım sözü ve oturur Telephone Call From Istanbul dinler, izler, dans bile ederim..

"Sesi, bir fıçı burbonda ıslatıldıktan sonra beş ay tütsülenmiş ve ardından da bir arabanın altında çiğnenmiş gibidir..."


Bugünün 18 Ağustos olduğunu, daha doğrusu Alexander Supertramp 'in ölüm yıl dönümü olduğunu Mimi Hanım sayesinde hatırladıktan sonra kendisini votka eşliğinde anıp yavaştan çekilirim köşeme..

(Shot 5)

Tom Waits- Whistlin' Past The Graveyard
Tom Waits- Telephone Call From Istanbul

2 baloncuk:

Canselmo dedi ki...

Ev gibisi var mı yauv..

(Süper)Cem dedi ki...

Şu an öküzler gibi evde olmak isterdim. Aslında öksüzler gibi evde olmak istemek daha iyi bir tanımlama olabilirdi, biliyorum. Neyse! İşler çok ve ben bu yaptığım işten zerre haz almıyor, sıktığım hiç bir vidanın sonrasında mutlu bir birey gibi sevinç gösterilerinde bulunmuyorum. Sanırım açıkça nefret ediyorum bu işten. Patronumuzun kapitalist sıfatını daha derinden gördükçe daha fazla soğuyorum. Sıfır mutluluk.

İşte bu anlarda daha has oluyor "evde olsam lan şimdi :/" iç geçirişleri...

Evde olsam lan şimdi :/