Pages

10 Nisan 2009 Cuma

Yüz Bin Milyon Baloncuk Düşünceler

Yazı yazmaya başlamadan önce yeni blog yazılarına bir göz gezdireyim dedim. Üşenmediklerime yorum yazdım falan. En son "SüperCem Bey'in son yazısına da yorum yazayım sonra geçeyim buraya" dedim ama yorum sayfası ardarda hata verdi, kalleş sayfa. Yazı bittikten sonra tekrar denemek üzere, fazla uzatmadan kapattım. Aldım çayımı (kahve değil farkettiysen, Alta Rica keyfi akşam 8'den sonra başlar), dizdim playliste The Rolling Stones- Rolled Gold Plus albümünü, oturdum film keyfi öncesi yazayım birşeyler.

Pazartesi günü 1 haftalık staja gidiyorum. Öğretmen liseli insanlar olarak staj yapmamız zorunlu. Dağıttılar 9 ar grupluk öğrencileri oraya buraya. Bana İslamköy adında bi kasaba çıktı. İsimden kaybetti bir kere orası beni. Çocukları pek severim ama çocukların "öğrenci" versiyonlarıyla anlaşabileceğimi sanmıyorum. Sabahın köründe okuldan kalkacak servisle 1 saatlik yolculuğu çekeceğiz bir hafta boyunca. Uykulu gözlerime, tarak değmemiş saçlarıma, uykusuzluk yüzünden gerilmiş sinirlerime bakacak olursak, cücük öğrencilerin de benle anlaşmak isteyeceklerini pek sanmıyoruz. Ama işin "köy" tarafı hadiseyi biraz daha çekilebilir kılıyor bence. Köy dediğin yerde samanlık da vardır ve 9 kişilik ekibimdeki nerede olduğunu anlama çabasıyla şaşkın şaşkın etrafına bakınan sevgili "arkadaşlarımdan" birini samanlığa atabilme ihtimalimi göz önünde bulundururum an itibariyle (Turşu için Velvet Goldmine vakti tey tey). Ama staj konusunda geyik muhabbetler döndürdüğümüz birkaç arkadaşın da dediği gibi ; "basılmadığınız sürece bir heyecanı kalmaz samanlığın Turşu". O zaman sonuna kadar şarj edilmiş mp4ümle mini mini 1 lere, çalışkan 2 lere The Rolling Stones tarihçesi sunarım. Symphaty For The Devil eşliğinde dans ederiz.

(Aradan geçen yarım saat boyunca mal mal etrafa bakındıktan sonra üçüncü fincanı hazırlayıp azıcık kahve koklayıp zihnini çalıştıran Phaedrus devam eder...)


Bir elimde viski bardağım, diğer elimde puromla iddia ederim ki (diğer türlü iddia edemiyorum, etsem de ciddiye alınmıyorum) son haftalarda hayatımın en boş günlerini yaşıyorum. Hani emo olmadım (hala Jeffree Star- I Must Be Emo dinliyorum çünkü), ama cidden yapacak, söyleyecek hiçbirşeyim yok. Saçma saçma şeylerin geyiğini döndürebilirim sana burda ancak. İşin komik tarafı gün içinde çok dolu oluyorum. Kafamdan yüz bin milyon baloncuk düşünceler geçiyor ama çok kopuklar, hani oturup hepsini buraya sıralarım ama anlam veremezsin. Ben de veremem.

Bugün durakta beklerken yanımda iki yaşlı teyze duruyordu. Kalkıp da yer vermedim, halbuki gözümün içine baktılar çekilse de otursak diye diye.. Ama hiç içimden gelmedi ve bundan dolayı acayip mutlu oldum. Bir de ben içimden konuşurken ya da birşeyler düşünürken suratım çok komik şekiller alıyor. Sırıtırken bir anda somurtabiliyorum. Bu yüzden baya bir insanın tepkisini çekmişliğim de var. Bir anne şahsı çocuğuyla yanımdan geçerken "bakma yavrum dik dik, önüne bak, görmesin senin baktığını, dön önüne" demişti de pek gülmüştüm. Anormal şeyler görüp kendilerinin olabildiğince normal olmalarına sevinen insanlar pek bir anormaller yahu.

Yani düşünsene bi, Pushing Daises bitiyor 21 Nisan 'da. Küresel, ekonomiksel, krizsel, siktirimsel nedenlerden dolayı.

Bir de bazen tüm insanlıkla ilgili garip fanteziler türetiyorum. Hani şehrin en işlek caddesinde gün ortasında tüm insanların bir anda soyunup oldukları yerde sevişmeleri falan. Yok yani sapıkçana düşüncelerim yok. Sadece ahlak polisi şeklinde etrafta dolanan insanların da eve gittiklerinde karılarıyla kocalarıyla yatakta yiyiştiklerini düşününce diyorum nedendir bu soyluluk merakı. Baktığında çünkü herkes normal, giyinik, güzel konuşuyorlar, terbiyeliler, yemeklerini çatal bıçakla yiyorlar vs. Aaa diyorsun bunlar doğuştan böyleymiş, dünyayı bunların üzerine inşa etmişler lan! Aslında doğru olanı da bu. Yani diğer türlü olsa, bir Marquis De Sade ütopyasına dalardık ki bence pek de sağlıklı olmazdı. Ama bunda da bir eksiklik, bir saçmalık var. Normal olmak için fazla anormaliz insanlık olarak. Bu yüzdendir belki toplumsal hareketlilik hiçbir zaman tüm bireyleri mutlu etmez, salakçadır, bilirsin saçma olduğunu ama dışardan bakıldığında herşeyin olması gerektiği gibi görünmesi için sesini çıkarmazsın. Kafanda binbir türlü toplumun ahlakına aykırı düşünce geçer, ama normalsindir lan! Avrupa 'dan Asya 'ya çıldırıp, sapıtalım demiyorum, tamam anladık dünyayı küçük küçük parçalara böldük, toplum toplum yaşıyoruz, artık birleştirmek istesen de bir sikim ileri gidemezsin zaten ama hayatını "o doğrultuda" yaşamak istemeyen insanlara neden bu kadar katısındır? İçten içten istediğin ama karşıdaki beyin kadar özgürleşemediğin için doğurduğun bir kıskançlığın göstergesidir belki. Bilmiyorum anlatabildim mi blogger?

3 baloncuk:

smoky bonnie dedi ki...

bak ben o slumdog millionaire i hala izleyemedim.herkes övdükçe izleyesimde gelmiyor.inat yaptım nedense.bide şu pushing daisies olayı benide uyuz etti.bol bol küfür ettim içimden alasse hanım.Fantezilerinde beni etkiledi açıkcası bende düşünüyorum böle gün içinde.Diyorum hadi soyunalım ve sevişelim! dünya barışı falan filan

(Süper)Cem dedi ki...

Hehe Üstteki arkadaşın içi rahat olsun; o kadar beğenmeyen insanlarda var! bknz: ben ;)

Evet, güzel filmdi falan fıstık ama çok Türk filmi tadında be abi. Bütün sorular bodozlamadan denk geliyor falan. Bir "yok artık Lebron James!" versiyonu değilse nedir bu? Ben abartı buldum. Evet, film güzeldi ama küçük emrah filmlerinden daha mantıklı değildi. Hatta bununla ilgili karalamaca yapmak zorunda hissedesim geldi kendimi :s

O dediğin çok güzel bişeydi! Sokakta gördüğümüz sevişme ehliyetine kavuşmuş insan evlatlarının en güzelinden en çirkinine kadarı ve hatta sevişmeyi yakıştıramayacağın kadar obez olanları dahi, gece sevişiyorlar. Hatta bizim Normal Özkan'ın şirkette yemek yapan tombul bir abla varmış. Msn loglarını okumuşlar bunun. Bir arkadaşına, kocasıyla sevişmelerini anlatıyormuş: "Valla duvar yıkılcak sandım", "bizimkinin ağzına veriyorum memişleri, öküz gibi sömürüyo" gibisinden süpersonic replikler kurabiliyor o sokakta gördüğün garip metabolizmalar. Amip sanıp üstüne basarsın ama gelgelelim sevişiyorlar. Ne acaip bişiymiş bu gerçekten. Zihnim açıldı adeta. Şaşkınlıklar içersindeyim.

Aslında daha yazardım arada eklenecek yerler var ama yemek yemeliyim. Sonra devam ederim dememi beklemeyin, çünkü sonra yazasım kaçıyo. Ok. By!

Phaedrus dedi ki...

"valla duvar yıkılcak sandım" evet güzelim kahveyi biranda püskürtmeme neden olan cümle budur efenim. o insanların da sevişebilme eğilimlerinin olmasını hayal etmek benim için de güç aslında ama diyorum ki sevişin be tombul abla, sevişmek için seksepaliteye değil hormonlara ihtiyaç var sadece..