Pages

7 Haziran 2008 Cumartesi

Into The Wild


Favorilerime girmiş bir film. Yaklaşık yarım saat önce izledim. Ama film aynı Easy Rider gibi; hergün sahne sahne izlenebilir tarafımdan. Hergün bir sahne ve gece boyunca düşünmek... Emile Hirsch'e tekrar hayranlık duydum. İmparatorlar Klübü'nü pek sevmemiştim. Ama The Dangerous Lives Of Altar Boys'da kendine aşık etmişti pek sevgili Hirsch. Filmi ilk açtığımda bu çocuğun bu kadar büyümüş olmasına baya şaşırdım ama.

Filmin beni en çok etkileyen yönü ise o güzelim sahnelerde duyduğumuz Eddie Vedder'ın kirli, bir o kadar da filmle uyumlu güzel sesi.

"Gerçek mutluluk paylaşılarak yaşanır." cümlesinden sonra Hirsch'in gözünden dökülen yaşlar beni de feci duygulandırdı be Muntaz :( Yanımda kuzen olmasa bir iki damla da ben dökebilirdim, o derece...

Filmle ilgili ayrıntılı bir eleştiri yapamıyorum çünkü aklıma birşey gelmiyor. Ama insana bazen "güzel yermiş lan burası" dedirtecek bir film. Üniversite diplomasını aldıktan sonra tüm kimlikleri, kredi kartlarını, paralarını yakıp Vedder eşliğinde güzel bir yolculuk. Güzel olduğu kadar zor da. Sonunda orada tek başına öleceğini tabi ki hepimiz tahmin edebiliyorduk ama son olarak yazdığı not çok içimi acıttı yahu. Ölüyorsun ama yaşamak istediğin herşeyi yaşamışsın. "Güzel bir hayat yaşadım". Alaska'ya gitmek hariç. Belki bu yüzden yüzünde bir gülümseme ve gözleri açık öldü.

0 baloncuk: