Jockey Full Of Bourbon eşliğinde, üzerinde deve resmi bulunan zıkkımı tüketerek odada zikzaklar çizerek dans etmek apayrı bir keyif bence sevgili blogger.
Belki duymuşsundur haberlerde, Ankara pek bir karlı son günlerde. İnsanlar yollarda kalıyor, evlerine gidemiyorlar falan. Arabalar da zikzak çiziyor ama keyiften olduğunu sanmıyorum. Dün Kızılay'da sıkışıp Beytepe'sine gidemeyenlerdendim ben de. Dünya Kadınlar Günü'nü kutlamaya gitmiştim bir arkadaşımla ama hadisenin iki üç slogan ve gülünç bir protestodan ibaret olduğunun farkına vardığımızda orada bulunmak için bir sebep kalmadığını anlamış, lgbt kalabalığının kenarından sinsice sıyrılıp mabadımızı daha fazla soğuğa maruz bırakmamak adına sıcak bir yere geçip havadan sudan muhabbetlere dalmıştık. Artık o kadar da ilginç gelmeyen, bünyeme de kabak tadı vermeye başlayan sokak göstericilerinin dedikodusunu yapıp; kendilerini, dönemin eğlenmeyi bilen birkaç beat kaçığının varisleri gibi görüp gösteren birkaç sıkıcı adama çamur attım fütursuzca. Biraz da, gözlerini buğulandırıp çevreye puslu bir imaj saçan, yeraltı görünümlü, şekeri elinden alınmış mızmız şairler hakkında atıp tuttum ne haddime ise.. Yanlış anlaşılmak istemem; sokakta gördüğümüz ve giyim kuşamlarından yola çıkarak ilginç isimlerle andığımız emo, tiki ve benzeri karakterler hakkında yaptığımız hoşbeşler ne kadar masum ve yargılamaksızın eğlenme amaçlıysa, bahsi geçen anti-kahraman karakterler adına atıp tuttuklarımız da bir o kadar masum ve iyi niyetli. Yani rahat olun, insanlar birbirlerini eğlendirip güldürmez ise ortada bir sorun var demektir.. Her neyse, sohbet sona erip gitme vakti geldiğinde, sanırım biraz geç kalmıştık. Ego, dolmuş, servis ve bilumum toplu taşıma aracından eser yoktu. Olan bitenin farkına vardığımızda "kalacak yer telefon konuşmaları"na yumulup en sonunda kafamızı sokacak bir ev bulmuştuk. Ertesi gün (yani bugün) Ego'ların tekrar yollara döküldüğü haberini aldıktan sonra bir sevgi kelebeğine dönüşsem de soğuğu hafiften hafiften yemiş olduğum bir gerçek. Karlar eriyip baharın geldiğini kendi gözlerimle görene kadar keyfi olarak kampüsü terketmeme kararı aldım. Okunacak kitaplar var daha zaten..
Sinematografik olduğun kadar antipatiksin de Ankara..
Yine de tüm suçu üzerime almaya razıyım. Otobüs sırasında beklerken yanımdaki bayana da söyledim bunu. 3-4 gün öncesinde havanın cıvıl cıvıl, çiçekli, böcekli, kuşlu vesaireli olduğu bir sabah, oda arkadaşımın da yokluğundan faydalanıp Hare Krishna açıp dans ettiğim için hava durumunun benden aldığı bir intikam biçimi olarak düşünüyorum yaşananları. Ama yine de önlem almaktan aciz belediyeyi ve zincirsiz yola çıkan taşıt sahiplerini suçlamak da aynı ölçüde mantıklı..
Bir kulak verip öyle düşün derim, olur da bir gün güneşli bir sabaha merhaba der, aklına da hare krishna gelirse, playliste atıverirsin içindeki sesi kırmayıp. Belki sen de dans edersin (farkettiysen şirinler'i görme vaatlerine yer vermiyorum bu blogta)..
9 Mart 2011 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)