Pages

21 Aralık 2009 Pazartesi

Çukurnot:

Son günlerde yaptığım en kötü şey; Hakan Günday- Zargana okumaya başlamak.

Ha dedim doğru zamanda okumak lazım, her ruh halinin harcı değildir bu adam, sonra kendini içkiye verip, Kinyas'ıyla Kayra'sıyla bakıyorsun dünyaya. Ama aylardır kitaplıkta okunmadan süzülmesine gönlüm el vermedi...

Son günlerde yaptığım en iyi şey; Across The Universe izlemek (bilmem kaçıncı defa).

Beatles şarkılarının güzel güzel insanlar tarafından yorumlanıp bir de üstüne bunların hippi hippi karşıma çıkıp tatlı tatlı rollerini yapmalarına bayılıyorum bu müzikalde. Akabinde izlenen Taking Woodstock etkisiyle de birleşince, tüm hafta boyunca "Işınlayın beni, Woodstock kızı olucam ben!!" diye şımarık şımarık gezineceğimin sinyallerini an itibariyle vermiş bulundum, saçlarımı da ördüm...

19 Aralık 2009 Cumartesi

Üç yapraklı yoncanın bir yaprağını ikiye ayırıp yarattığımız suni şansa sevinip eğlenmek de bir tercihtir...

Son yarım saatimi yatağıma oturmuş, sırtımı kalorifere dayamış, kendimi dışarıdaki şiddetli rüzgarın uğultusuna mı yoksa Hight Hopes 'un çan seslerine mi versem diye düşünerek ve yeni blog düzenimin ne kadar güzel olduğunu yüksek sesle defalarca dile getirerek geçirdim.

Kimya dersinde, sıkıntının beraberinde getirdiği ilham perisiyle göz göze gelmiş bakışırken, bu kısıtlı alanda duygularımı nasıl ifade etsem, iki göğsümün arasına ara ara yerleşen yoğun sis kümesini ve akabinde beliren nedensiz mide ağrısını (kahveye bağlamıyorum gördüğün gibi) nasıl yok etsem diye düşünürken, sakin sakin sıranın üstündeki tükenmez kalemi elime alıp, yazıya dökmezsem unuturum korkusuyla bir anda aklıma, daktiloda yazılırmışçasına sert sert, harf harf oluşan ve o an hislerime başarılı bir şekilde tercüme olabilen cümleyi sanki ortada hiç kağıt yokmuş gibi kazıdım sık sık terleyen avuç içime.

"Bu kadar sıkılacağımı bilseydim, Godot'yu beklemeye giderdim ben de..."












(Olga Bokareva)

Böyle durumlarda "neyse ki odam var, sıcacık, mis..." der geçerdim ama sanırım artık bu da pek işe yaramıyor. Aslında hala, yaşadığım şehirdeki en eğlenceli ve samimi mekanın odam olduğunu düşünmüyor değilim (Bedava kahve servisi, kulağa çalınan sakin müziği ve kahverengi tonlu mobilyaları, kitaplıkları olan başka bir yer yok zira benim bildiğim...). Ama sanırım bunun bile yetersiz geldiğini hissettiğim anlar sıklaşmaya başladı. Alışılmışın verdiği güven yerini, taze duygulara olan ihtiyaca bıraktı.

Kıçını sıcak koltuğuna yerleştirip elinde kahvesiyle sanki hiç değişmeyecekmiş, her daim böyle sabit kalacakmış gibi görünen, ben ve tanıdığım bir iki yaratıcı kişiliğin derin ihtiyacı aslında değişiklik. Kalıbımız aynı aslında, bir araya gelsek yine geniş koltuklara yayılıp, pembe battaniyelerimizi üstümüze çekip, dibimizde filtre makinesi, elimizde kitapla günlerimizi geçirecek olmamız muhtemel bile denilebilir. Ama olsun, dışarı çıkıp görmek gereken yerler, insanlar var, değişime alışıp ona sırtını yaslayıp tembelliğe devam etmek güzel birşey...

Yağmurlu hava keyfini çabuk tüketip "kış gelse de sıcak şarap yapıp Tori Amos-Winter dinlesek" dırdırlarına başladım. Yakın zamanda bu çenenin kapanmasını; yağmur tanrısının, kar tanrısının, yer tanrısının, gök tanrısının ve hava durumuyla ilgi alakası bulunan tüm tanrların görevlerinin başına geçmelerini umut ediyorum. Gerek ağız ve diş sağlığımın, gerekse çevremdeki insanların sinir sistemlerinin altüst olmaması adına alınması gereken ufak bir önlem için ufak bir çağrı sadece...

(Çiş molası)

Az önce aynanın karşısında gözlerimin altındaki çizgileri inceledim. Neden 18 senelik hayatımda kendimi bildim bileli gözlerimin altında çizgiler vardır bilmiyorum.

Annem: Cildin babana çekmiş senin, kuru kuru, sürekli gülüyorsan ondan çizgi çizgi olmuştur. (Geçiştirme cevap)

Babam: Zihninin olgunluğu yüzüne yansımıştır, heh heh hee... (Politik cevap)

Ara sıra ayna karşısında inceleyip ileride nasıl görüneceklerini düşünmek kafamı bozmaktan çok rahatlatıyor aslında. Garip bir şekilde o çizgiler güvende hissettiriyor, karşına çıkan herşeyi doğal kılıyor, kendi etrafına çizdiğin çemberin içerisinde hiçbir anormallik yokmuş hissi uyandırıyor. Bir bunun için, bir de kızıl kanatlı karatavuklar için yaşlanmak lazım işte...