Pages

28 Ocak 2009 Çarşamba

Pleased To Meet You


Direk konuma geçiyorum, zira yazıya nasıl başlayacağıma karar veremedim. Yazıp sildim cümlelerimi. Boşver dedim artık aklıma ne gelirse (Bu üç cümleyi yazarak bir giriş yapmış oldum aslında yazıya, gördüğün gibi hiçbir zaman konuya tam dalış yapamayacağız) ...

Yarın akşam annemin kuzeni evleniyor. Annemin kuzeni dediysem ikinci bahar falan değil sakin ol, kızımız daha 25-26 yaşlarında, 2 yıldır ingilizce öğretmeni (Kızı dest-i izdivç a çıkarır gibi oldu, ilginç geldi bir an). Çok severim kendisini, ben de gideceğim o düğüne! (Sanki götürülmezsem düğünde bomba patlatacakmış havasında söyledim, bu da ilginç geldi bir an.) Hayır aslında tüm hevesim; gelinliği annesi, babası, damat vesaire hariç, herkesten önce benim görmüş olmamdan kaynaklanıyor. Üstüne kritik yaptığım gelinliğin bulunduğu düğünde olmayacaksam ne önemi kalır tüm o eleştirilerin, "oyy şunun tacındaki çiçeklere baak" gibisinden beğeni gösterilerinin vs vs? Her ne kadar gittiğim anda pişman olacağımı bilsem de... Bknz. anne, teyze tayfasından => "Turşucuuum kalk hadi oynasanaaa, hadi bak vallahi darılırım, küçükken böyle değildin sen, oynardın hoppidi hoppidi." Yahu kadın! Sen diyorsun "küçükken" diye. Küçükken altıma da yapıyordum hoppidi hoppidi, bu mu istediğin?? Herşeye rağmen düğünlerde bizzat zevk aldığım birşey vardır. Oturduğun sandalyeye iyice gömülüp milleti dikizlemece; pastaları çiğnemeden yutmaya çalışan teyzeler, çakır keyfi olmuş, ortada halay çeken amcalar, amaçsızca ayak altında koşuşturup, aniden yere toto üstü çakılıp zırlayan veletler, özellikle anne, teyze tayfasının düğünle ilgili yorumları ( ne yorumu, şurda biz bizeyiz, dedikodu işte bal gibi dedikodu)... Ben akraba işleriyle pek ilgili biri değilimdir. Kim kimin halasıdır, şu kimin kuzeniymiş vesairelerle kafamı meşgul edemem hıh. Bir de anne-baba iki taraf da baya bir kalabalık olunca bilmek de işime gelmiyor. Ama şu düğünlerde bakınıyorum da, iyi ki bilmiyorum kim kimdir. Sokakta her gördüğüm yaşlı teyzenin ordan burdan bir akraba çıkma olasılığı yüzünden zaten ayda yılda bir dışarı çıkardığım kafamı iyice gömerim, o olur. Sevmiyorum yol ortasında durdurulup öpülmeyi, annemin şu taraftan halasının bilmemnesinin kızının nasıl olduğuyla ilgili rapor vermeyi falan. Tanımadığım adam hakkında "İyiymiş iyiymiş" diye geveleyemem. Ya adam öldüyse? Yalan söyledin, gizledin bizden diye kafama vurmazlar mı sonra?

Aslında benim bahsetmek istediğim konu bu değildi (Niye bahsediyorsun o zaman? deme çok kırılırım. Bu arada şu parantezlere bir sınır koymalı artık). Evlilik diyordum ben. "Evlilik öncesi boşluk hissi" diye birşey varmış. Yani yok öyle bir isim ama nikah öncesi gördüğüm tüm müstakbel gelin-damatlarda öyle bir duygu hakim. "Hiç evleniyormuşum gibi gelmiyor" diyor. Neden acaba? Hani bende öyle bir duygu olsa şüphelenirim "Noluyoruz yahu" diyerekten. Dolaylı yoldan kuzenim olan, sevgili müstakbel gelin bunu söyledikten sonra üzerinde düşünmeye başladım olayın. Bir kere herşeyden önce, 30-40 yıl aynı evde yaşayacağın insan düşüncesi ürkünç birşey (ürkünç= korkunç + ürkütücü. saygı duy lütfen, ilginç bir kelime bu). Hayır tanımak lazımdır, ön hazırlık olarak bir süre birlikte yaşamak lazımdır (ev arkadaşı bir nevi, ya anlaşamazsan, ya diş macununu ortadan sıkıyorsa, banyoda şarkı söylüyorsa ve sesi de kötüyse => doğal karşılamak lazım sırf diş macunu yüzünden kaç evde kavga çıkıyorduk kim bilir). Atıyorum, 30 yaşında evlendin. Karşındaki insan senin görmediğin ve göremeyeceğin 30 sene yaşamış, aynı şekilde sen de öyle. Dexter izlerken "kan! oh yes doğra adamım" diyorsun ama piyango sana çıkmasın... Bak mesela 20 yıl aynı hayatı paylaşırsın sonra eşcinsel olduğunu öğrenirsin, "numara mı yaptın kalleş" diye bağırırsın. Bu cümlelerin altında bir ses evlenme ulan evlenme! diye bağırmıyor yanlış anlama beni, böyle bir insan değilim aslında. Sev, sevil, seviş diyorum ben de. Ama aynı zamanda benliğinin bardağın boş tarafını gören kısmından da seslenmeden edemiyorum. Ayrıca biliyorum konuyla çok alakasız, saçma sapan birşey ama söylemezsem içimde kalır, gece rüyama girer, kötü olurum, midem falan ağrır. Şu an dışarıda feci bir yağmur var, şimşek falan çakıyor, gök gürlüyor, hava kapkaranlıkken birden aydınlanıyor vs. Az önce de elektrik gitti geldi, blogspot 'un dakika başı kaydetme özelliği sağolsun, yazım kaybolmadı. Ne diyordum? Heh, bilgisayardan mıdır bilmiyorum ama vücudumda bir elektrik akımının dolaştığını hissediyorum. Küçük voltajda çarpılmışlığım vardır baya, özellikle yeni kapanan küçük televizyonun antenine antenine dokunmaların sonucunda.. Parmaklarımda, belimde, kolumda, boynumda sürekli bir karıncalanma, iğne batması hissetmekteyim, tırstım lan birazdan kapatacağımdır bilgisayarı, televizyonu açacağımdır nihahaa! Neyse nerede kalmıştım? Evet bardağın diğer tarafı diyordum. Aşk, meşk güzel şeyler, "make love" ama "Ah güveniyorum ben, ne güzel işte hergün yeni bir huyunu keşfediyorum aşkitomun" diye dolaşma etrafta. Yarın öbür gün toplarız dağılmış vücut parçalarını, aşkiton da arkandan "Ben yapmadım, bir an bir ses duydum, gözüm karardı, içime başka biri girdi, o yaptırdı" diye ağlar. Evlilik güzeldir belki, ama bekarlık da güzeldir, iyi düşün, arada bir boşan, sonra fantezi olsun tekrar evlen falan..... (Elektriği daha iyi hissetmeye başlamadan önce defolup gitmeliyim blogger, son yazımı yayınlamadan, yağmurlu bir kış günü ölmek istemem. Görüşürüz, kendine iyi davran, yağmurlu havada kahve al kendine, şömine yak, kitap oku, elektronik aletlerden uzak dur falan feşmekan...

Çukurnot: Ayrıca olacaksa bir düğün White Wedding çalmalı, Billy Idol lar hoplayıp zıplamalı o mekanda derim. Ve yine içimde kalmasın, gece rüyama girmesin, midem ağrımasın diye 5 dakika daha bekliyorum şu muhteşem üçlüyü buraya iletmek için, buyrun blogger;

Billy Idol- White Wedding
Deathstars- White Wedding
Murderdolls- White Wedding

6 baloncuk:

Unknown dedi ki...

bir iki evli var etrafımda...şimdilik mesutlar.uzun vadede ne olur meçhul ama bi' artıları var dikkatimi çeken,evliliği birbirlerine tutsaklık halinde yaşamıyorlar.Burdan hemen "Oooh ben bara gidiyorum bi' manita yaparım ordan" rahatlığı içinde anlamı çıkmasın.Demek istediğim evliliğe aşırı bir anlam yüklememekte sanırım evliliğin devamlılığı...Fakat o mülkiyet denen adi duygu devreye giriyor ve "Benimsin" düsturundan hareketler birbirini katlediyor nice sevdicek çift.
Bende böyle 124982034 kere evlenip boşanmış Seda Sayan gibi evlilik analizleri yapıyorum ya...Hakikaten batsın bu dünya.
Ayrıca parantez müsrifliği ile ilgili cümleleri üstüme alındım.
Beni kastetmemiş olsan bile blogun hali belli,parantez içinde ve dikkat edersen tepkisel olarak bu yorumda hiç kullanmadım.Her akşam saat dokuzda protesto için 1 dakika boyunca parantezleri açıp kapatıcam.Aydınlık Alasse için tüm bunlar.

(Süper)Cem dedi ki...

o yeah! düğünlerden nefret ediyorum...

ama gerçektende insanlar oynamayınca darılıyorlar. nasıl kuzensiniz siz! diye trip yiyebiliyorsunuz gelinin annesinden. sapıkçana saçma bir durum. yani benim hastalıklı bünyem bile bu kadarına pes! diyor.

bu evlilik hikayesinde haklısın aslında. uzunca zamn birlikte olmak ve birlikte yaşamak gerekiyor bencede. tam anlamıyla tanımadan bu işlere girişmek çok sakat. ben bu yüzden çok zor evlenirim diyordum ama şimdi param olsa evlenirim lan! :G diyorum ahuauha

bi de ben bi kere çok pis çarpıldım lan.. geberiyordum adeta. neyseki sandalyenin tek bacağı kırıktı, geriye doğru fırlatınca devrildim ve elimdeki şerefsiz alet fişten çıktı :D sapıkçana bir deneyimdi.

La Santa Roja dedi ki...

Evlilik filan boş işler. "İki kişi birlikte yaşamaya değer görüyorlarsa birbirlerini, bunu bir imza ile millete göstermelerine ne gerek var." özlü sözünde annemin de belirttiği gibi birlikte yaşa ama evlenme boşver. Annemin sözlerini yıllar sonra yüzüne çarptığımda ise onların fikir olduğunu, Türkiye şartlarında harekete dökmenin mümkün olmadığını söyleyerek kıvırmıştır kendileri. Ama hain evlat Alice bu sözü sonuna kadar kullanmayacak mıdır, elbet kullanacaktır!

smoky bonnie dedi ki...

düğünleri sevmem ben yahu.herkes güler oynar falan içip ürperiyor.ama güzel bir noktaya değinmişsin.bu küçükken böyle değildin sen ne güzel de oynardın vs. lafları artık içime bunaltı getirticek türden.ama ama ama şöylede birşey var ki düğnlerde karanlık bir köşeye oturup elinde pastayla milleti izlemekte süpsüper oluyor.

Phaedrus dedi ki...

cornelius: efendim o mülkiyet kavramı zaten işi bozuyor. bir de insanlar parazit yaşam şekline göre kurmamalılar hayatlarını, mutualist sevmeli çiftler birbirlerini, öyle aynı yastığı paylaşmalı.. ayrıca siz parantez açıp kapatmazsanız, biz parantez açıp kapatmazsak, onlar parantez açıp kapatmazlarsa, nasıl sürer bu blogspot döngüsü?

süpercem: sapıkçana bir deneyim olduğu konusunda katılıyorum süpercem bey, engel olunamaz bir dürtü ya da xD

lasantaroja: anneler aslında hep güzel şeyler söylemişlerdir ama sonradan yan çizmişlerdir, yüzlerine yüzlerine vurmak en doğrusu, ben de öyle yaparım, savunmaya geçmeden de konuyu değiştirdim mi şahane olur, pis pis sırıtır gurur duyarım kendimle xD

smokybonnie: dr. house çekilmezliğinde, sheldon küstahlığında davranmak favorimizdir zaten..

mimi wonka dedi ki...

şimdi annem doktora gidiyo abi, test sonucu bekliyo kafeteryadenen yere gidip, şimdi burda adını hatırlayamadım saçma bir işin müdürü olan hanım tayzemiz annemin masasına oturuyor, merhaba vs vs derken konu çocuklara geliyor, annem (her türk annesinin gururlu edasıyla) bu hanıma benim kızlarım okuyor vs diye bizi anlatıyor. neyse kadın yüzsüzmüş anacım fotoğraflarımızı istemiş, annemde vermiş lan o derece bir manyaklık da var, kadın da oğullarının fotoğraflarını göstermiş falan işlerinden bahsetmiş (ikisininde afilli isimli güzel işleri var aslında ama bana ters yazmayacağım o kadar da sen salla kafandan) işte kadın bir gün size çaya gelmek isterim demiş. telefon numaraları verilmiş. bizim fotoğraflarda kadında abi. neden mi yazdım bunları bilmiyorum kendi blog sayfama yazacaktım aslında ama çok tırt bir konu evlilik falan derken buraya sıkıştırdım işte. sonuç olarak yakında düğünüme gelirsin belki belli olmaz.

bak bi kere de senin tanıdığın bir adam, hani ben çok gıcık oluyorum arada, yüzük almış gelmiş bak ne güzel falan diyo (bana almamış tabi) ama o çok sevdiğimiz french movie misali bir yanılgıya düşedebilirdim. ama düşemeyecek kadar odun olduğum için yüzüğü alıp "ne kadar verdin lan buna?" dedim.

bir kere de umuma açık bir mekanda "evlilik cüzdanı yasal olarak sevişebilme izninden başka bir şey değildir" demiştim, arkdaaşım da "o zaman kız istemeye donla gideyim, sonuçta adamdan kızınızı yasal olarak fikme izni istiyorum efendim diyeceğim, ortama uygun giyinmek lazım dimi?" demişti. pis pis bakmıştı çiftler çok eğlenmiştik.

açıklayıcı olmuştur sanırım, düğünüme beklerim kuyumcuda yapcaz.