Bu sabah kafamı güneşe kaldırıp ona Nietzsche'den alıntılar yaptım:
-Ey ulu yıldız, aydınlattıkların olmasaydı, nerede kalırdı senin mutluluğun! On yıldır yükselir durursun mağaramın üstüne; eğer ben, kartalım ve yılanım olmasaydık, ışığından da, bu yoldan da bıkardın. Ama biz seni her sabah bekledik, ışığının fazlasını aldık ve kutsadık seni bunun için. Bak! Pek fazla bal toplamış arı gibi bilgeliğimden bıktım; onu almak için uzanmış eller gerek bana...
Bir zerdüşt gibi bilge biri miyim de bunları söylüyorum? Kesinlikle hayır. Benim bahsettiğim şey yoğun bilgi, kültür denizi ya da beyin fırtınası gerektirecek birşey değil. Onu yapan yeterince insan var zaten. Benim hakkında konuşmak istediğim daha küçük parçalar. Ayrıntılar değil, artıklardan bahsediyorum. Hani hep gözümüzün önünde dururlar ama masayı temiz tutmak için bir kenara üfleriz. Pollyanna'cılıktan bahseden kim? Küçüklüğümden beri nefret ettim o kızdan. Üzgün bir anı güzelleştirmeye çalışmak niye? Asıl o üzgün anı her şekliyle yaşamak lazım. Her şekliyle diyorum çünkü insanlar herşeye olduğu gibi buna da at gözlükleriyle bakıyorlar. Ya da Pollyanna gibi gözlerini kapatıyorlar. Bense gözlükleri bir kenara bırakıp, her saniyesini görmekten, hissetmekten söz ediyorum. Sadece üzüntü değil, mutluluk, aşk, acı, İNSAN...
En sıkıcı, en sıradan, en insan olmayan insana bile durup bakmak lazım bazen. Anlamaya çalışmak değil, sadece görmek. Her insan düşünmeli, kendi sıradanlığını yıkmalı, özel olduğunu hissetmeli. Bunu yapamıyorsa, soğuk ve hissiz olmayı kendine yetindiriyorsa aldığı hiçbir nefesin kıymetini bilmiyor demektir değil mi? Yaşadığımız çevrenin dört bir yanı bu hissiz insanlarla dolu. Ne yedikleri yemeğin tadını alabiliyorlar, ne öptükleri insanları hissedebiliyorlar, ne de söyledikleri sözleri duyabiliyorlar... Sadece durup bakıyorum, nefret de etmiyorum, onlar için üzülmüyorum da... Hayat onlardan ibaret değil. Daha fazlası olmalı. Gördüğümden çok daha fazlası. Hayal ettiğimden fazlası. Sadece durup bekliyorum yaşamam gereken daha kötü, daha güzel, daha derin şeyler olduğunu biliyorum. Hissedebilen insanlarla, düşünebilen insanlarla belki de...
22 Nisan 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 baloncuk:
Hani "ayrıntılar değil, artıklardan bahsediyorum" demişsin ya, "masayı temzi tutmak için kenara üflediğimiz" diye de devam etmişsin, feci üzdün işte orda beni...
Ağlamaklı oldum bir an. Ardından gelen "üzgün anları her şekliyle yaşamak lazım" ve "hayal ettiğimden daha fazlası olmalı" cümleleri yerlebir etti beni.
İnandırıcı değil biliyorum ama bir kitapçıyı dolaşırken yanımdan geçen insanları izleyip gözlerimin yaşardığı o güne geri döndüm.
O gün sadece bakmakla yetinmem gerektiğinin farkına varmıştım.
Böyle yazılar yazma demek geliyor içimden, bu bile yazdığın şeye yüklediğim anlamın göstergesi sanırım.
Yorum Gönder