Pages

25 Ocak 2009 Pazar

Kritikselleştirdiklerimiz

Sonunda başbaşa kalabildik sevgili blogum. Özlemişim yahu. Abimi bir saat önce otobüse bindirdim, yolladım kendilerini, aldım elime kahvaltılık mısır gevreğini, döktürdüm playliste smooth jazz klasörünü, geçtim karşına. Ama sanma ki harika şeyler karalayacağım. 1 haftadır evdeyim, mal mal oturuyorum, ne bekliyordun? Yaptığım tek şey kitap okuyup, kahvaltılık mısır gevreği yiyip, abim uyuduğunda arşivden film izlemekti.. Yani şimdi bahsedebileceğim yegane konu filmler nihahaha!! Ama ona geçmeden önce bir konuya işaret parmağımı basmak istiyorum. Şu mısır gevreklerini süte katıp güne o şeyle başlamanın neresi güzel, afedersin? O bulamaç haline gelmiş şey mideye gitmekten çok mideden geliyormuş gibi görünüyor, hiç leziz değil... Birgün mısır gevreği dolu kasene süt katarken aklına gelirsem vazgeçersin diye söylüyorum, kuru kuru ye onları, çerez niyetine, birayla güzel gidiyor sadeleri.. Bir de kahvem bitti 1 haftadır türk kahvesi içiyorum. Ustalaştım iyice, annemden güzel yapıyorum vesselam..

Neyse geyiğe başka bir zaman dalacağımdır, filmlere geçiyorum. Buyrun el(l)ediklerimizzz...

Zeitgeist: Addendum (2008)

1. film Zeitgeist The Movie 'den sonra ikinci film Addendum la karşımızda pek sevgili Zeitgeist ekibi. Filmin ana konusu yine birinci filmden hatırlayabileceğimiz gibi dünyayı yöneten şirketler, din, politika ve para arasında gidip geliyor. Bu filmde paranın FED benzeri bankalar aracılığıyla nasıl dolaştığı, faiziyle beraber bankaya nasıl geri döndüğü vs vs konularına daha fazla ağırlık verilmiş. Filmi izlerken dört gözle beklediğim Network 1976 alıntılarını sıkıştırmayı da ihmal etmemişler sağolsunlar. Bu filmde üstünde durdukları en önemli konulardan biri de The Venus Project. Projenin başında gelen endüstri mühendisi Jacque Fresco da filme baya bir katkıda bulunmuş. Projeyi anlatmak saatler alır, bağlantıdan incelersiniz. İkinci Zeitgeist la ilgili söyleyebileceğim son şey ilk film kadar çarpıcı olduğudur ve sanırım bu da Amerika 'da yasaklandı birincisi gibi. Neyse offical siteden buyrun indirin 700 mblık kotaya. Şimdiden iyi seyirler..

Revolver (2005)

Oturduk bilmem kaçıncı kere cnbc-e de Snatch 'i izledik geçenlerde. Yine aynı yönetmen, pek sevgili Guy Ritchie. Ve yine aynı başrol oyuncusu, Ritchie 'den de sevgili, pek sempatik konuşmasıyla Jason Statham. Snatch kadar kovalamacası bol bir film değil, Brad Pitt 'i de yok ama bende yarattığı etkiyle Snatch 'i 2'ye 3'e katlar. Konusunu yazıp bu filmden de kaçıyorum. Hapise düşmüş bir adam (Jason abimiz), yan hücrelerin birinde usta bir dolandırıcı, diğerinde ise bir satranç ustası.. Adamımız Jason bunlardan eğitim görüp çıkıyor hapisten. Sonrasında olaylar kumar, para babası Macha ve Jason 'ın egosu arasında gelişiyor..

The Addams Family (1991) , The Addams Family Values (1993)

İki filmi aynı yerde inceliyorum çünkü ayrı ayrı anlatsam pek bir fark olacağını sanmıyorum. Bu kadar geç izlemek her ne kadar içimi acıtsa da (yeap acıtıyor efenim!) mutluyum. Gördüğüm en matrak aile diyebilirim. Dizisini gelecek aya bıraktım maalesef. Aslında iyi de oldu. Dizisi 1964 yapımı filmleri 1990.. Filmdeki karakterleri dizidekilerden daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Anjelica Huston var bikere. Choke 'da izlemeyi dört gözle beklediğim müthiş hatun. Gençliğinde de hayran olunası oyuncu. İkinci filmden bir yıl sonra ölen, pörtlek gözlü, sevimli Raul Julia. Filmde Fester Amcayı kendisinden başka ancak Marty Feldman canlandırsaydı memnun kalacağımı düşündüğüm Christopher Lloyd (1993'te Feldman 'nın toprağa karışmaya hazır besin zinciri elemanı olduğunu düşünürsek belki de Fester Amca olabilecek tek insan). Herşeyden önemlisi küçüklüğüne hayran kaldığım, daha doğrusu küçük bir Wednesday Addams olmuş versiyonuna hayran kaldığım Christina Ricci. Cumartesi geceleri evin tüm ışıklarını kapatıp, eline çerezini biranı alıp keyifle izleyebileceğin iki film. Hatta canım şuan gerçekten Addams Family çekmekte. Yazıyı bitirdikten sonra ışıkları kapatacağımdır.

Crossroads (1986)

Youtube ta izlediğim bir video sayesinde farkettiğim bir film kendileri. Başrol oyuncumuz Ralph Macchio ve Steve Vai arasındaki pek etkileyici düello var sonlarda. Filmde o sahne başladığı anda filmi unuttum. Steve Vai ve onun bir güzel döktürdüğü gitarına salya akıtmakla meşguldüm. Herneyse, film 17 yaşındaki blues-man olma heveslisi gencimiz Eugene 'nin hayran olduğu eski blues babalarından Willie Brown la huzurevi vari bir yerde tanışmasıyla başlar. 1930-40 ların efsanevi ismi Robert Johnson 'ın yıllar önce çıkardığı bir albümünde 30 şarkı olması gerekirken 29 tane olmasına kafayı takan Eugene, kayıp şarkıyı ona öğretmesi için yaşlı Willie ile bir anlaşma yapar. Eğer Willie 'yi buradan kaçırır ve blues un memleketine götürürse, Willie de ona kayıp şarkıyı öğretecektir. Beş kuruşsuz yollarda kalan ikili hobo yolculuğu yapmaya başlarlar. Püfür püfür hobo ve blues kokan, enfes bir film. 2002 yapımı Britney Spears 'ın oyunculuğunu döktürdüğü diğer filmle karıştırılmamalıdır. Tamamen farklılardır efendim...

Everything You Always Wanted To Know About Sex * But Were Afraid To Ask (1972)

7 skeçten oluşan gülmekten yerlere yatıran bir Woody Allen filmi (Aslen David Reuben 'in bir kitabıdır kendisi). Allen Amca 'nın en başarılı işlerinden biri diyorum. A Midsummer Night Sex Comedy ile birlikte pek harika giden bir film. İlk skeçte kendini sevdiriyor. Kraliçe'yle işi pişirmek isteyen bir soytarıyı canlandırıyor Allen Amca. Çözümü ölen babasının aklına uyarak hatunun içeceğine afrodizyak katarak buluyor. Sperm rolünü canlandırdığı skeç ise sanırım filmin en can alıcı bölümü. Woody Allen 'ı ezelden beri severim. Gençliği ayrı, tonton dede dönemi ayrı matraktır. Eve atıp uyumadan önce kendisinden masal dinlenilesi ihtiyar...


Capote (2005)

Philip S. Hoffman bir insanı delirtir mi? Evet. İki çift laf etmesi yeter. Filmdeki o sakin duruşu yeter. Kemal Kılıçdaroğlu 'nu da çıldırtabilme potansiyeline sahip. Filmi ikinci kere izlemek istedim. İlk yarım saati geçtikten sonra abim sinir krizi geçirdi mi? Evet, geçirdi. Sesine sinir oldu. Hoffman istediği kadar çıtkırıldım konuşsun saygıyla anarım ben filmi. Öyle de yalakayım. Truman Capote 'un kendisini o kadar sevmem mesela (Arkamdan ağlayabilme durumunu hiçe sayarak söylüyorum, bir de ölmüş olmasını tabii). Breakfast At Tiffany's i okursam ya da izlersem severim ama o ayrı konu. Neyse gerçeğini bir kenara bırakırsak, izleyin filmi derim (Hangisini izleme dediysem artık). Ama bir atraksiyon beklemeyin. Ya da sessiz sakin sahnenin hemen ardından birilerinin bööö lemesini vesaire.. Oturun, kahvenizi alın elinize (şekersiz, sütsüz olucak değil mi? Evet) izleyin, bu kadar...

Efendim çok konuşmak istemiyorum. Birkaç film daha var bahsetmek istediğim ama aynı zamanda izlemem gereken birkaç film de var. Gypsy 83 indirmiş bulunmaktayım ve Kingdom Hospital 'ın şeytani Antubis 'i, Gypsy 83 'ün ise gotik başrol oyuncusu hayranlık uyandırıcı Kett Turton 'u biran önce izlemek istemekteyim. Daha sonra diğer filmlerle birlikte kritiğini geçerim. Şimdilik sağlıklı kalın, evde oturun karpuz büyütün, görüşürüz blogger...

6 baloncuk:

(Süper)Cem dedi ki...

Efendim selamlar! Nasılsınız? Tekrardan hoşgeldiniz aramıza, bekliyorduk..

Capote'yi izlemiştim. Gerçekten kötü değil ama durgun, sakin, mırmır giden bir traktör tadında bir film.

Zeitgeist ne de güzel bir belgeseldir değil mi? Lanet ediyor insan bu dünyaya, paraya. Bi' de seviniyor işte gerçekleri insanlara gösterebilme cesaretinde olan insanlar olduğu için. Sonra küfrediyor bi' de; gerçekleri gördükleri halde koyun olmaya devam eden insanlar olduğu için.. Ne skik bişiy lan bu insanoğlu?

Revolver'ı indirdim sanırım ama daha izlemedim. Jason abinin oynadığı her film güzel oluyor sanki. Yada adam bi şekilde güzelleştiriyor olayı. Seviyorum ben bu adamı. Hızlı, kovalamacalı, komik.. Herşey oluyor bu adamın filmlerinde..

Everything You Always Wanted To Know About Sex * But Were Afraid To Ask (1972) şeklinde koskocaman isimliyle s.kseler ezberleyemeyeceğim bir isim yaratan bu filmi izlemedim ama böyle eski tür filmlerin komikleride harbi komik oluyor. Bu filme özellikle bir bakış atacağımdır.

Ayrıca arkadaş bir film getirdi bana. Yakında izlerim, daha izlemedim, filmin adı: Attack Of The Killer Tomatoes!! İsmine kurban olurum ben böyle filmin ahhaa İnsanları öldüren domatesler kadar yaratıcı olabilen filmler yapın lan bana! Bi'de şey vardı. Uzaydan Gelen Katil Palyaçolar! Aman allahım, s.k beni diyebiliyorum sadece ahuaha Sadece burnundan vurulunca ölen katil palyaçolar ve bunlar uzaydan geliyor sdmafıosaf Var mı böyle süper bi senaryo daha lan?! Neyse uzattım sanırım. Ben bunları aslımda bloğuma yazacaktım lan?! OMG! diyip, bi' de o.O similisi koyalım, şekil olsun. ok.bye!

Phaedrus dedi ki...

öncelikle hoşbulduk cem bey sizleri sormalı, blogspotun o anne eli değmiş etkisi yaratan havasını özlemişim. sonra=> imdb de bakındım ve sadece attack of the killer tomatoes le kalmamışlar; return of the killer tomatoes, killer tomatoes strike back ve killer tomatoes eat france diyerekten uzayan bir de serisini yapmışlar helal olsun! hayal gücü dediğin bu olmalı, olmalı da serinin en yüksek puanı return of the killer tomatoes, o da 4.8 almış. yine de netice bir kenara, haticeye göz gezdirmek lazım derim ben. izleyiniz, haberdar ediniz ona göre tüm günümü salçalık domatesler izleyerek geçireceğim. ayrıca palyaço fikri de enteresan, bu adamlar uyumadan önce ne yiyip içiyorlar merak ettim. her sulu,kıvrımlı,vıcık beyinden çıkmaz böyle fikirler..

Buzcevheri dedi ki...

Türk kahvesi yapmayı beceremiyorum bir türlü. Köpüksüz acayip bir şey oluyor.

Revolver dışında diğer filmleri izledim. Ama Woody Amcam tek kelime ile şahane. Film izlerken gülebilen bir adam değilim ama Woody Allen filmlerinde ve Monty Python serisinde kahkahayı patlatırım.

Adsız dedi ki...

izlemek istiyorum okumak istiyorum bir yer olsa tıklasak:)

Phaedrus dedi ki...

buzcevheri: köpüğünün çok olması için ben fazladan yarım ya da bir çay kaşığı fazla katıyorum kahveyi. allen amcamınsa suratı yeter diyorum. gençliğinde de yanaklarından sıkılası bir insanmış, scoop zamanı ihtiyarlığında da öyle..

gul: izlemek tamam da, okumaya gelince net aynı zevki vermiyor efenim bence. eline alıp koklayasın, koynunda unutup uykuya dalasın gelir, gerçek kitap bambaşkadır :)

mimi wonka dedi ki...

kahve istedi canım ama üşeniyorum şuan, filmlere hiç bir lafım yok. Zietgeist izlemedim daha, reolverı kesin izleyeceğim, crossroadsu izlemem, Woody'i sevmiyorum ama bazen seviyorum da, farklı bir aşk bizimkisi mutluyuz böyle, evet. capote için geç bile kaldın!