
Sabah 8'den akşam 6'ya kadar dershanedeydim ve ingilizce-sözel dersler arasında sadece 1 saatlik öğle yemeği arası vardı. 10 saat boyunca ders dinlemek, deneme sınavı olmak bünyeme hiç ama hiç iyi gelmedi. Tenefüslerde aklımdaki yegane şey, sırt çantamdaki iki adet buz gibi biraydı. Eve gelince pijamalarımı çekip, yemeğimi odama çıkartıp, sevgili bira eşliğinde Jim Jarmusch'dan nağmeler "Night On Earth" izleme hayalleri kura kura geçirdim tüm günümü. Otobüs durağında beklerken yorgunluk ve erken kalkmanın verdiği uykusuzluk yüzünden kendimi zor taşıdım. Otobüse binip kendimi tek koltuklardan birine attığımda bir parça huzur bulmuştum. Yann Tiersen- Les Retrouvailles albümü eşliğinde güzel bir yolculuk geçireceğimi umarak kurulmuştum o koltuğa. 2 durak sonra binen "altın gününden geldik biz, çok yedik çok oynadık, gençleşelim diye de dedikodunun kralını çevirdik" teyzelerinden bir düzinesi doluştu otobüse. Ve evet tahmin et blogger ne oldu, sen de ben de çok çok iyi biliyoruz ki bu teyzelerden (akabinde amcalardan) kaçış pek mümkün değil. Kıçını onlara döndürüp camdan dışarıyı izler havası takınmak da yetmiyor çoğu zaman, ordan bir aklı evvel fırlıyor "hadi gençsiniz biriniz yer verin teyzenize" lanetini okuyor ve yine köşesine pısıyor. Sana iki seçenek kalıyor; ya ayrım gözetmeksizin insanoğlunun doğasına uygun olarak gençlerin de yorulabileceğini, hatta altın gününde dedikodunun hat safhasına varan teyzelerden çok daha fazla yorulabileceğini karşındakine kavratacaksın ya da içinden güzel güzel sövüp ayağa kalkacaksın. Ve genelde yorgunsan kılını kıpırdatmak, ağzını açmaktan daha kolay bir iş gibi görünüyor o zamanlar. Dibime sokulup gözümün içine sinsi bakışlar fırlatan altın günü teyzesine kıçımla bir güzel ısıttığım yumuşacık koltuğumu verip ayakta beklemeye başladım ben de. Otobüsten indiğimde gerçekten bitkindim ve eve giden kısa yolu tepiyordum. Bir üstümüzdeki sitelerin evlerinin birinde her geçişimde havlayıp asabımı bozan köpeğin yanından geçtiğim sıralarda köpeğin zincirinin olmadığını farkettim. Bozuntuya vermeden yürürsem belki havlamaz, ısırmaya falan kalkmaz düşüncesiyle devam etmek istedim, devam da ettim. Dinlediğim şarkı bitmeye yakın sesi azalınca arkamdan gelen zincir şıngırtısını duydum. Ne olmuş ne bitmiş kimmiş o demeden ani bir dönüşle, elimin tersiyle de osmanlı tokadı atacak pozisyonu yaratarak sesimin yettiği kadar, gayet vulgar bir biçimde "hooşşşt!!!" diye böğürdüm. Yine şımarık şımarık havlayarak keyfimi kaçıracağını sanan nalet yaratık, alçak köpek "viyk viyk viyk" diye inleyerekten geldiği yöne ani bir dönüşle döndü, koşarak kafesine girdi. Tüm günün yorgunluğunu, sinirini üzerimden attığımı hissederek devam ettim yoluma. Devasa bir huzur kapladı içimi, midem kıpır kıpır oldu, kahkaha ataraktan gittim evime, mutlu oldum sanki...